Yine dengesini ayarlayamamıştım medeniyetin (!) ve yabanın. Çocukluğum İzmir’de geçtiği için ruhumun, tenimin en içlerine girmiş olan, insan ve beton yığınları olarak üzerine üzerine yürüdüğümüz ormanların, göllerin, çayırlıkların haykırışları karşısında delirmememi sağlayan Kemeraltı elime tutuşturduğu paketlerle eve en kısa yoldan göndermeye çalışırdı beni.
Metro yoktu o yıllarda, şimdi var. Kemeraltı’nın özgün gücü ittirirken o en yakındaki metro durağının da beni kendine doğru çektiğini hissettiğim olur. “Uyum sağlayabiliyorsun, hatırla. Bugünlük fazla geldi. Hemen geç öte tarafa, arın”.
Bir gün ormandı öte taraf, bir gün metro kalabalığına karışmak, bir gün göl, bir gün bir gökdelenin asansöründe gitmek; aşağı ya da yukarı. Ancak işte bazen şaşırmak ve kaybolmak. Yeni evlerine taşınan arkadaşlarındaki yemeğe gideceğim derken kendini ormanda bulmak. Orman mıydı beni kendine çeken, bilerek ona daha çok ihtiyacım olduğunu o an, yoksa ben miydim ona daha çok ihtiyacım olduğunu bilerek, bilerek şaşıran rotasını? Arkadaş ziyaretleri ertelendiğinde başa ne gelebilir ki? Ya en içiniz ormana ihtiyaç duyduğunda gecikirseniz?
25 Aralık 2024
görsel: Erik Johansson