İzbe zamanların sandığındaki tozu yuttu ciğerlerim
Filtresiz bir nefes borusuydu çünkü benimki
Tadındaki tuzu hiç yadırgamadan içime çekmeye devam ettim
Sıcaktı vadedilen her anahtara kilitler
Yüzümü uyuşturan rüzgarın içinden çıkardım hepsini
Kazıyıp durduğumuz merdivenlerden çıktık şimdi
Soluk soluğa kalmıştık, sabırsızlıkla birleşen tozlu yollardan
Anahtar pürüzsüz oturdu deliğine
Sandığa yönelip rengini değiştirdim
Tadındaki tuz da değişti pek tabii.
Acıkmıştık birkaç dakikanın sonunda
Yere oturduk nedensiz yere
Temas etmediğimiz bir teni vardı halının aynı tuza bulanmıştı,
Birkaç erik ve biraz su birikintisi halının yanında
Odadaki geyiği görmezden geldik, aptal değildik
Suda yıkadık erikleri, yedik
Bir anahtar döndü suda ansızın
Sandığın rengi eski haline döndü, neden
Geyiğin tenine değdi suyun tozu
Korktuğunu anladım, filtresiz bir nefes borusuydu benimkisi
Yamacında bir anda beliren bir dikeni kopardım
Kendimi kanattım geyiğe uzattım
Biraz içerek sakinleşti
Gözlerimi aldım duvara uzattım
Bir çivi yürüyerek anahtarı delip geçti
Evden çıkmamız böylece gecikti
Halıya yatıp sabahı bekledik.
resim: The Unicorns and the Ghost in the Wall (1957) – Leonara Carrington