© 2022 Tüm hakları saklıdır. Developped by ordek.co .

“dışarı”da ne oluyor? right, law and justice*.

Nisan 10, 2025
Tuncer Mert Aydın

Paylaş

18 Mart 2025’te, Ekrem İmamoğlu’nun lisans diplomasının iptaliyle başlayan süreç, bir gün sonra gözaltına alınmasıyla bambaşka bir boyuta evrildi. Bu artık yalnızca bir siyasi figürün yargılanma meselesi değildi; tüm yaşananlar Türkiye’de adaletin, temsiliyetin ve muhalefetin ne anlama geldiğini yeniden düşünmeye zorlayan bir kırılma ortaya çıkardı. Başta Saraçhane olmak üzere ülke geneline yayılan protestolar, Gezi’den bu yana biriken muhalif potansiyelin bir nevi yeni bir tezahürüydü. Tıpkı Gezi’de olduğu gibi bu protestolar yalnızca ülke içinde sınırlı kalmadı ve yurt dışına da taştı. Tam da o anlardan birinde oradaydım.

20 Mart 2025’te, CHP İngiltere Birliği, TİP, EMEP ve çeşitli sivil toplum örgütleri, Türkiye Cumhuriyeti Londra Büyükelçiliği’nin önünde bir araya gelerek, Ekrem İmamoğlu hakkında verilen “gözaltı” kararını protesto etti. Bu ilk yankı, 22 ve 23 Mart tarihlerinde Trafalgar Meydanı’nda daha kalabalık gruplarla devam etti. 25 Mart’ta bu kez Manchester sokaklarında sloganlar duyuldu. 29 Mart Cumartesi günü, Maltepe’de CHP mitingi düzenlenirken, Londra’da Başbakanlık Konutu’nun bulunduğu Downing Street’te buluşuldu.

Yakın bir arkadaşımla, aylar öncesinden yapılan bir planla o tarihte oradaydık.  İşte “tam da o anlardan biri” dediğim de o zamandı. Gitmeden önce, gösterilerin nerede ve ne zaman yapılacağını araştırmıştım. Çünkü gerçekten merak ediyordum; “dışarı”da ne oluyordu? Avrupa bizi kıskanıyor muydu? Tüm bu sorularla birlikte kendimizi 29 Mart’ta Londra’daki protestonun içine attık. Hatta bir an, bir “çılgınlık” yaptık. Kalabalığın önüne doğru kaynak yapmaya ve fotoğraf çekmeye çalışırken, görevli polisler tarafından hafifçe uyarıldık: “Please don’t cut through the crowd. Join from the back.**

Peki diaspora ve Pikachu neden oradaydı? Türkiye onlar için ne ifade ediyordu da bu protestoları düzenliyorlardı?

Politik sebeplerden dolayı Türkiye’yi terk edenler de vardı, ekonomik nedenler dolayı da. Bazıları biraz nefes alabilmek, bazıları da yeni bir gelecek kurabilmek için ülkeden uzaklaşmayı tercih etmişti. Ama uzaklaşmak, onlar için kopmak anlamına gelmiyordu. Aksine, her kriz anında bu uzaklık, memlekete dair daha farklı bir bağa dönüşüyordu. İşte bu yüzden, günlerce o meydanları doldurduklarını söylediler. Kimi protestocu, “Buradayız çünkü orada olamadık” derken, bir diğeri “Bir süre sonra tepki vermemek, olan bitene ortak olmak gibi hissettiriyor” diyordu. “Bu kadar uzakta olup hâlâ bu kadar müdahil olmak biraz tuhaf, ama kaçamıyorsun” düşüncesiyle, “Protesto bizim için hâlâ bir var olma biçimi; yokmuşuz gibi davrananlara karşı” sözü ortak bir duyguda buluşuyordu.

Sokak, devlete karşı hak talebinin hem meşru zemini hem de en kırılgan yüzü. Anayasal hak olsa da fiiliyatta bedelleri ağır olabiliyor. Ama yine de insanlar sokağa çıkmayı tercih ediyor; çünkü biliyorlar ki sokak sadece bir yer değil, aynı zamanda bir hafıza, bir karşı çıkış biçimi ve bir birlik duygusu.

İngiltere’de protesto kültürü, daha kurumsallaşmış ve çoğu zaman devletin gözetimi altında tanımlı alanlarda gerçekleşiyor. Göstericiler polisle pazarlıklar yapıyor, güzergâh çiziyor, saat belirliyor. Ama bu kurallar, onların söylediklerinin gücünü azaltmıyor. Aksine, sivil toplumun işlerliği, muhalefetin meşruiyeti açısından belirleyici oluyor. Türkiye’den farklı olarak, burada protesto etmek, sadece bir hak değil; aynı zamanda sıradan bir vatandaşlık pratiği hâline gelmiş. Fakat unutmamak gerekiyor ki İngiltere, köklü demokrasisiyle övünen bir ülke olmasına rağmen, sömürgeci geçmişinin hâlâ etkilerini taşıyan bir Batı devleti olarak sorunları olan bir yer. Monarşik geleneğin ve tarihsel emperyal yapının gölgesinde şekillenen İngiliz demokrasisinin, bugün ne kadar kapsayıcı ve adil olduğu hâlâ tartışmalı. Küresel güç dengelerinde ayrıcalıklı bir konumda duran bu yapı, demokratik görünümüne rağmen belirli toplumsal kesimleri dışarıda bırakma potansiyelini her zaman taşıyor.

Türkiye’de demokrasi, zaman zaman toplumsal talepler ve siyasi gerilimler arasında sıkışıp kalan bir kavram olarak varlık gösteriyor. Avrupa’daki demokrasinin eleştirildiği bir ortamda, Türkiye’nin kendi demokrasi anlayışı da oldum olası büyük bir sorgulama altında. Hem dış dünyaya hem de iç siyasete dair farklı beklentilerin ve baskıların oluşturduğu bir çelişkide, bugün, Türkiye’nin demokratikleşme süreci yeni bir arayış ve dönüşüm aşamasında.

İstanbul ile Londra’daki farklı protesto anlayışları arasında, Türkiye diasporasının taşıdığı “melez” bir muhalefet biçimi beliriyor. Hem Türkiye’nin sıcak, çatışmalı siyasal ikliminden beslenen bir öfke, hem de İngiltere’nin kurallı kamusal alanında kendine yer açmaya çalışan bir politik ifade biçimi. Belki de bu nedenle, Downing Street’teki protesto yalnızca basit bir tepki değil, iki farklı siyasal gerçekliğin ve kültürel alışkanlığın kesiştiği yerde şekillenen uluslar ötesi bir ortaklaşmaydı. 

*hak, hukuk, adalet.

**Lütfen araya kaynamayın. Arkadan katılın.


fotoğraflar: Tuncer Mert Aydın


Diğer Yazılar

zamanın sahili

Yürürken kumların üzerinde, ardında bıraktığın ayak izlerini gelip sildiği için, kızamazsın bir dalgaya.Bilirsin ki …

döngü

Cehenneme övgü gibi kararan yapraklar,Gelmiyor sonbahar yanıyor orman.Damarlarımdaki akmak istemeyen kanı anımsatıyo…

“Rüzgâr yapacağız diye Mahzuni’ye de ‘Varoluşçu Anadolu Punk’ mı diyelim yani? Mahzuni’yi Mahzuni olarak severiz.”

diyalog: Rifat Özçöllü – Fatih Kesimal Mizahi–nüktedan–lobi aleyhtarı–sinematik–Törkiş blues bestecisi ve şar…



© Tüm hakları saklıdır. Developped by ordek.co .