kurduğun cümlelerin anlamını sen bile bilmiyorsun lütfen ağla haline hangi gözden sakındın bakışlarını bin yıl geçse de ben seni ben bileceğim ve sen de bilirsin ki aynı diken kanatmıştı parmağımızı bir silsileye kapılıp kaybolduk gözlerden ama eminim bilirsin o tuzlu ekmek yüceltti bizi ve acıdan payına düşeni almak sahi nasıl kaybolduk esrarımız sürerken bir adım gittik sonra on adım düştük kendimizden gözlerimiz hep bir anlam peşindeydi ya beni inandırsaydın kendine o zaman halimiz ne olacaktı inan bana ne yazdığını sen de bilmiyorsun belki de ben bildiğine inanmak istemiyorum çünkü o zaman beni kaybetmemin ne demek olduğunu anlayacağım ama bakışlarımız susmazdı gerçekten susmazdı o mahkemede savunmuştun beni hem de bir yalanı bilerek savunmuştun yine de bilmemelisin ne yazdığını çünkü bizim yaralarımız denkti acıyı bir sen bilirdin bir de ben çünkü tuzlu ekmeğin tadı barizdi bizim için gözlerimi yavaşça kapattım ve inan bana ne yazık ki bu kez açtım bin yıl geçti ve sen beni hatırlamazsın biliyorum olur da bir gün hatırlarsan eğer sen de bilirsin sen beni her zaman sen bileceksin bin göz uğrunda kör olsa da anlamını bildiğin bakışları hiçbir zaman bulamayacaksın.
görsel: Time and the Bell, 2009, Sally Mann’ın Proud Flesh adlı serisinden.