Her şeyin hızla keşfedilip çabucak tüketildiği günümüzde sevdiğimiz, kelimenin en geniş anlamıyla “popüler” eserlerin -burada müzik yapıtlarının- bu öğütücü tüketim makinesine karşı nasıl direnebileceğine dair bazı düşüncelerim oluştu. Bunları (yine) 10 maddeyle belirtip görüşünüze sunacağım.
1. Müzik eserleri, “single/tekli” olarak değil, en az yarım saatlik albümler içinde, diğer parçalarla bir arada, “bütünün diğerleriyle uyumlu bir parçası” olarak sunulmalıdır. Günümüzde sadece “tekli” olarak yapılan paylaşımlar -daha kârlı diye- gitgide yaygınlaşırken diğer tercih edilen izlek, önce bir/iki teklinin sonra da albümün dijital/plak/cd/kaset) formatta yayımlanması yönünde. Şimdilik müzik parçasının “bütünlük içinde konumlandırılması”, “kendi bağlamına sahip olması”na değiniyorum. Burada şunu söylemem gerekiyor. Hiçbir müzik parçasını öne çıkarmamak, ona sanki diğerlerinden “daha başarılı”, “daha kıymetli”ymiş muamelesi yapılmasına müsait bir yaklaşımdan kesinlikle kaçınmak gerekiyor. Bu yol çeşitli, başta ticari nedenlerle pek tercih edilmiyor. Eserleri ayırmamak, onları engin ve dipsiz bataklığa gömülmesine en başta mani olmak bence ilk ilke olarak ileri sürülebilir. Uluslararası politikayla da (belki uzak bir) benzerlik kurulabilir. Bir bölgeyi istikrarsızlaştırmanın yolu önce bir ülkeyi diğerlerinden yalıtmadan, ayırmadan geçer. Sonrası malum: Savaşlar, yıkımlar, ölümler, göçler…
2. Müzik eserleri analog formatta, somut, dokunulabilir, alınıp saklanabilir bir nesnenin içinde sunulmalıdır. Eserlerin yer kaplayan nesnelerce taşınıyor olmaları, onu edinen kişinin ona “bağlanmasını” sağlar, kendi kimliğini tanımlamasında yardımcı, hatta bazen belirleyici olur. Müziğin müzik olarak, başka bir deneyimin (ödevin, yazmanın, videonun, dansın, okumanın, yürümenin, koşmanın) fonunda yer almadan, sadece kendisi için deneyimlenen bir etkinlik olmasının konserler dışında (hatta onlardan daha çok) tek yolu, tadılması görece zahmetli bir yordamı mecbur kılan, somut bir nesne olarak sunulması olsa gerektir. Bunlar içinde plak en ideal sunum biçimidir. Kapladığı alanın büyüklüğü, pikap ve plak bakımının nazlılığı, dönen tekerin sihri, kapaklarında kullanılan görsellerin alanın büyüklüğünün de etkisiyle kimi örneklerde iyi sanat eseri seviyesinde olması onu pahalı olsa da özel bir konuma oturtuyor. “Kendine somut bir yer bulmuş bir şekilde saklanabilirlik” eserlerin ömrünü artırır.
3. Dijital ortamda dinleyiciye sınırlı sayıda tekrar dinleme şansı tanımak hem “görünürlük elde etmek” hem de “çabuk tüketilmemek” amaçlarına uygunmuş gibi görünüyor. (Hâlihazırdaki seçeneklere bakınca “Spotify”dansa “Bandcamp” ortamı daha makul). Peki, dijital mecra için sadece demoları layık görmek çok mu yanlış olur? Dinleyici albümü kendine uygun, saklamaya değecek seviyede bulursa onu fizikî bir formatta elde edebilir, böylece onu istediği kadar dinleyebilir, onunla bağı daha güçlü bir şekilde kurulur. “Nasıl olsa bütün müzikler elimin altında, bir dijital ortam hesabım olsun yeter ki!” bakış açısı iyi müzik eserlerinin saygınlığını baştan yok ediyor, önemsizleştiriyor.
4. Dinleyici müzik eserini anca fizikî formatta sürekli dinleme fırsatı bulacaksa bu çok masraflı olmayacak mı? İlk bakışta öyle görünüyor. Biraz dikkatli bakınca belki büyük bir kayba işaret etmiyordur. Şöyle ki müzik eserlerinin sınırlı sayıda, demo kayıtlarıyla dijital ortamda dinlenilmesi hangi albümün o kişi için “saklanacak kadar iyi” olduğuna karar vermeyi de beraberinde getiriyor. Edinilecek olan albüm “Bütçemi ve evimin sığasını düşününce yine de saklanmaya değer” sıfatını kazanacak. Bu yer sadece dinleyicinin gönlüne taht kuran eserler için açılacak. Bununla birlikte bu konuya dair diğer güçlük olan ürünlerin fiyatlarına sıradaki maddede değineceğim.
5. Ürünler, hele plaklar ateş pahası. Mevcutta bu böyle. Tabii, ekonomik krizin de bunda payı büyük. Gelgelelim plaklar bu kadar pahalı olmalı mı? Araya yapım şirketlerini sokmadan bireysel çabayla albümler kotarılsa, yaratıcı(lar) şayet geçim için oradan gelecek maddi dönüşe mecbursa bu kalemi de maliyet kategorisinde belirterek, bir albümün fiziksel sunumu için yapılması gereken masrafları dinleyiciyle paylaşsa, yeteri sayıda dinleyici “Bu topa girerim!” taahhüdünü verince düğmeye basılsa ortaya çıkan ürün sadece sanatçı tarafından değil, dinleyicilerce de en üst seviyede sahiplenilmiş, kim bilir mevcut fiyatlara göre daha uygun bir fiyata edinilmiş olacak. Burada dikkat edilmesi gereken hususlar şunlar: 1. Sanatçı tüm maliyet kalemlerini eksiksiz ve doğrulukla belirtmeli. 2. Demo kaydıyla albüm kaydı arasında olması beklenen (teknik dışı, artistik) farkları önden iyice tarif etmeli. (Bu parça çelloyla başlayacak gibi.) 3. Taahhüt edenler eserin plak, cd, kaset baskısı için gerekecek ve kendi payına düşecek meblağlar belli olur olmaz ödemeyi yapmalı.
6. Müzik eseri, sürekli, sağdan soldan duyularak değil, uygun zaman ve mekânda, uygun bir motivasyonda dinlendikçe kıymet kazanır. İlki sadece bir eserin yaygınlaşmasını ve kolayca değerini tüketmesine sebep olur. Eser sahipleri ün ve kazanç peşindelerse geçmiş olsun, müziğinin onu gerçekten anlayıp ona ilgi gösterecek insanlara ulaştırmak istiyorlarsa farklı, meşakkatli bir kanaldan ilerlemeliler. Hiç kuşkusuz -hele başka bir işle meşgulseniz- bir yapım şirketinin olanaklarından faydalanamamak, albümünüzde çalacak müzisyenleri ve kayıt stüdyosunu belirlemek, mix ve mastering ile ilgili ses uzmanlarıyla, kapak ve kitapçık için grafik sanatçılarıyla anlaşmak, zamanları denk getirmek, kira bedelini, araç gereç fiyatlarını, çalışan ücretlerini ödemek, kısacası türlü bağlantıyla uğraşmak demek. Sonuçta ortaya profesyonel bir ürün çıkacak. İllaki bu üretimin maddi süreçlerinde size yardım edecek yoldaşlarınız olacaktır. Yine de hiç kolay değil. Olsun! Bir yandan sancılı, uğraştırıcı, başa bela bir yandan da hiçbir şeyin sağlayamayacağı seviyede bir hazla yüklü. Delilik mi, delilik! Burada önemli bir detay, demoyu dinleyip taahhüt edenlerin siz harekete geçmeden önce paylarına düşen ödemeyi mutlaka yapmış olmaları!
7. Ne demiştik? Müzik eseri her tarafta, şurada burada, şuna buna meze olarak çalındıkça değerinden kaybediyor. Öyleyse eser sahiplerinin şu konuda net ve tavizsiz olmaları gerekiyor: Bu eserlerin sadece onu talep eden dinleyicilerin evlerinde plak, cd vs. formatında dinlemesine, eser sahibinin veya izin verdiği müzisyen veya grupların (asla bar, restoran, kafe gibi müziğin başka bir etkinliğe meze edildiği mekânlarda değil) sadece müzik dinlemek için gelinen konserlerinde seslendirilmesine müsaade edilmesi. Evet, müzelerde, galerilerde, kitapçılarda, videolarda ve ne kadar seviyeli görünürse görünsün başka etkinlikler için bu eserlerin kullanılmasına izin verilmemeli. Peki, reklamlar? Söylemeye gerek yok, ama söyleyelim: Katiyen!
8. (Potansiyel) müzik eserlerinin demo versiyonlarının paylaşılacağı platformun parayı verenin öne geçeceği, daha çok tanıtılacağı, daha kolay insanlara ulaşacağı bir model asla olmaması gerekiyor. Hiçbir ülkeye, ünlüye, janra, söylemeye gerek yok, cinsiyete, ırka ayrıcalık tanımaması hayati. Bu platformun reklam gelirleriyle değil, müzisyenlerden (aslında dinleyicilerden) alınacak minik paralarla yürütülmesi tek doğru seçenekmiş gibi görünüyor.
9. Fizikî sunumların aslında eserlerin nihai, çapaksız, tamamlanmış versiyonları olacaklarını unutmamak gerekiyor. Böyle bir sonucun ona yakışan, kaliteli bir malzemeyle, dayanıklı ve estetik bir plakla, kolayca yıpranmayacak, sanatsal değeri haiz bir kapakla, ayrıca üretim sürecini titizlikle anlatan bir metinle, fotoğraflarla ve/ya illüstrasyonlarla donatılması da önem arz ediyor. Ses güzelliğinin görsel güzellikle, hatta edebi bir güzellikle bütünlenmesi alınacak keyfi artıracaktır.
10. Plak dükkânları ne olacak? Her türden geniş bir kataloğu barındırmaktansa butik, dükkân işleticisinin zevkini temsil eden sınırlı bir seçkinin tamamlanmış eserlerin sunumlarıyla doğrudan temas kurmak isteyen dinleyiciyle buluşturulması problem teşkil eder mi? Satıcı bu yolla zenginleşmek gibi bir niyete sahip değilse -ki butik, sınırlı sayıda ürünle böylesi beklenemez- “bırakalım yapsın!”
Yine bir düşümü mü anlattım? Aternatifleri düşünmekten, düşünü anlatmaktan fenalık çıkmaz (herhalde).
5 Mart 2024
çizim: Aykut Sağır