© 2022 Tüm hakları saklıdır. Developped by ordek.co .

‘kısa olan’ın psikesi III: Açık

Ekim 17, 2024
Barış Akgüney

Paylaş

Oyun oynamaya ne zaman başladık, bilmiyoruz. Bütün hayvanlar oyun oynamaya devam ettiğine göre bu çok yeni bir alışkanlık değil. Hayvan olmanın kendisi gibi hepimizi kuşatan bir çatı olabilir. Bizler gezegenin her tarafında oyun oynamaya devam ediyoruz. Eğlenmek, avlanmak, terfi etmek, tavlamak, ele geçirmek, oyalanmak ve daha başka bir sürü nedenden oyunun biri bitiyor biri başlıyor. Yaşamak, kurulup devam eden ve sonra art arda eklenen halkaların oluşturduğu bir zincir. Oyun her halkada yeniden kuruluyor.

Hepimizden daha önce çocuklar oyunu en saf haliyle sürdürenler. Sınırlanmayan ve yaratıcılıkla yüklü ‘çocuk oyunu’, yaşamı anlamlandırma ve birliğe getirme aracı olarak yetişkinlerin felsefesiyle at başı gidecek bir yöntem aslında. Çocuklar için oynayan rolü önemli bir sağlıklılık kriteri. Bu rol çocuğun kendilik rolünün en çarpıcı bileşenlerinden. Garry Landreth “Kuşlar uçar, balıklar yüzer, çocuklar oyun oynar” der. Kuşun, balığın ve çocuğun doğasını işaret eder. İnsanın doğasını belirlemek diğerlerinden güç olsa da Landreth’in çocuğun yaşam biçimini oyun olarak belirleme niyetinde olduğunu düşünülebilir. Oyun bu açıdan çocukça bir eyleme biçimi. Tıpkı yüzmek balıkça ve uçmak kuşça olduğu gibi. 

Oyun başı olan, ortası olan ve sonu olandır. Başlar, sürer ve sona erer. Bir anlamlandırma tarzıdır; bütünseldir. Oyunun sahibi vardır. Onu oynayan oynarken yaratır. Oyun kendi anına aittir. O kendi sınırlarını kendisi belirler. Her seferinde her şey yeniden tanımlanır. En derin anlamı kendisidir. Amaç basittir, yalındır ve özünde sadece neyse odur. Yani oyunun amacı ve anlamı kendisidir. Bu sade amaç uğruna dünyayı bir enstrümana çevirir oyuncu. Her şeyi her şeyin yerine kullanabilir. Oyunda her nesnenin anlamı yeniden belirlenir. Yargılar, kalıplar ve tanımlar uzakta tutulur. Mesela bir kemik, çocuk oyununda bazen uzay mekiğine dönüşebilir. Bu açıdan yaratıcılığın sınırı çizilemez. Oyun sonsuz bir genişlikte yaratma hakkını sunan bir sahneyi insana hediye eder. Oynayan evinde yani kendilik rolünde hisseder. Çünkü ana rahmi gibi her şey anlamlı ve bütünseldir. Bunu yapmamızı sağlayan şey tıpkı orada olduğu gibi spontan olabilmektir. Çünkü spontanlık ana uygun tepkiyi verebilmektir. Bu anlamda oyunun kurulması ve oynanması, bir yaşamı sürdürme kılavuzu olmadığına göre, ancak spontan olmakla mümkün olur. Bütün belirsizlikler ve güvensizliklere rağmen kendi oyununu kurabilmek ve oynayabilmek üst düzey bir beceriyi gerektirir ve hiç ekonomik değildir. Ne kadar adi olursa olsun bir yargıya sığınmanın güvenini ne verebilir ki… 

İnsanoğlunun ekserisi bu cesareti gösteremez. Anlamı yaratmak yerine satın almayı yeğler. Gelgelelim spontanlık ve yaratıcılık azaldıkça oyuna kurallar, mantık, sağduyu gibi ‘kirli’ sular karışmaya başlar. Kirli çünkü spontanlığı ve yaratıcılığı yok eden şey kaygının kendisidir. Yaşama kaygısı, kazanma kaygısı, kaybetme korkusu, elde etme hırsı derken oyunun saf ve kendinden var olan ve ancak anda gizli olan anlamı görünmez hale gelir. Bu anlam buharlaşır ve oyun artık saçma olur. Modern insan zihni neden sorusundan çok nasıl sorusuna daha meraklı olduğundan oyuna da açıklamalar ile bir rol biçmek ister. Adına kültür demek isteyecek düşünürlerin olduğu bu katman artık sürekli oyuna kendi gerçeğini dayatır. Onun basitliğini asla kabul etmez. Katmanlar çoğaldıkça oyun katılaşır. Oyunun sahibi çoktan sahneden atılmış ve katmanlar arası bir kavga başlamıştır bile. 

Kerem Altın’ın kısa filmi Açık (2017) da yarıda kalmış oyununu zihnin duvarlarına rağmen tamamlamaya çalışan bir çocuğun öyküsünü getirir bize. Daha filmin başında Sisifos’u görür ve saçmalığa ısınmaya başlarız. Yönetmen ışıkla, dalgalarla ve öznel biçimsel geçişlerle kendisini ve bizi filme ısındırmaya devam eder. Kendisi, oyuncuları ve biz seyirciler genel geçer olandan, yargılardan, bilinenden uzaklaşırız. Bu çok riskli bir tercih olmasına rağmen filmin arkhesiyle uyumlu olduğu için son derece naif bir sanat eserinin doğmasını sağlar.

Film bir kumsalda başlar. Genç bir adam olan Adem kendi başına bir kayık yapıyordur. Onun bir süredir orda bununla uğraştığını anlarız. Yalnızdır, sandviçini yerken uzaklara bakar ve dingindir. Adem kayığı yapmaya devam ederken kumsala oyun kovasıyla bir oğlan çocuğu gelir. Uzaktan el sallar ve selamlaşırlar. İkisi için de bir rutin gibidir bu karşılaşma. Çocuk da oturup kumla oynamaya başlar. Bu karşılaşma Adem’in Adem ile karşılaşmasıdır. Kumsal ve oyun gelen çocuğa aittir. Adem son 4-5 yıldır buraya geri gelmiştir. Bitirilmesi gereken bir iş onu beklemektedir. Açıkta görünen adaya gidip gelmek için bir kayık yapılması gerekmektedir. Bilgi bu kadardır. Kayığın amacı tamamen budur. 

İlk bölümün ardından Adem’in eline batan kıymık ile eş zamanlı sahneye Turgut girer. Yaşlı adam meraklıdır. Adem’e neden tekne yaptığını sorar. Adem’in cevabı ise onun bir kayık olduğudur. Bu andan itibaren uyumsuzluk başlar. Adem’in kayık yapma nedeni Turgut’u asla ikna etmez. Bir türlü Adem’in neden bunu yaptığını anlamlandıramaz. Israrla sorgular ve bir neden bulmaya çalışır. Fakat ondan yeterli bir cevap alamaz. Aslında Adem sadece adaya gidip dönmek için bir kayık yaptığını söylemiştir. Fakat bu neden Turgut için geçerli kabul edilmez. Ona göre Adem ya yalan söylemekte ya da “saçmalamaktadır.” Belki bu nedeni bulmak için belki yapacak başka işi olmadığından Adem’e yardım etmeye karar verir. Fakat çatışma çözülmemiştir. Sorular cevaplanmamıştır. Gerilim bu andan itibaren sinsice başlatılır. Adem Turgut’tan küçük bir yardım ister ve yaşlı adam da artık kayık imalat işine ortak olur. Onlar kayığı yükselttikçe Turgut kendine alternatif cevaplar bulmaya çalışır. Bu adam bu kayığı gerçekten neden yapıyordur. Turgut’a göre böyle basit ve saçma bir neden olamaz.  Emek verdiği kayığın böyle basitçe ziyan olup gitmesine yüreği elvermez. 

Diğer tarafta çocuğu oyun oynarken görürüz. Sakinliği bozan şey, bir çiftin kumsala yayılan tartışma sesleridir. Bir kadın ve bir adam ayakta tartışıyordur. Kadın sinirlenip adama taşı fırlatıp oradan uzaklaşır. Kayığın başında Adem ve Turgut onları izlemektedir. Turgut öylece kalan adamı yanlarına çağırır. Ona teselli verir ve kayığın başına onu davet eder. Böylece kayığı üçü yapmaya devam ederler. Kayık gittikçe ortaya çıkmaya başlar. Ufuk ara ara kavga ettiği Seher’i arar fakat onu barışmaya ikna edemez. Turgut ise bu ilişkiye duyarlıdır, akıllar verir Ufuk’u dinler. Adem her ikisine de gittikçe duyarsızlaşır. Onlardan uzaklaştıkça kayıktan da uzaklaşır. Ufuk ve Turgut iyice kaynaşmış olur. Turgut Ufuk’u ince ince işler ve hazırlar. 

Bir gün Adem eksikleri gidermek için kumsaldan uzaklaşır. Turgut harekete geçer ve adaya Adem gelmeden gitmek için Ufuk’u ikna yoluna gider. Ona Adem’in adaya sadece gidip geri gelmek istemesinin saçmalığını ve asıl nedeninin başka olduğunu anlatır. Burada Turgut’un toplumsal ahlaktan bireysel çıkarlara doğru inişi başlı başına destansıdır. Önce Adem’in katil olduğunu, sonra sapık olduğunu söyler fakat bunlar Ufuk’u harekete geçirmez. Turgut hazza doğru alçalır ve Adem’in adadaki hazineyi alıp kaçacağını söyler. Eşzamanlı olarak bu hazine Ufuk ve Seher’in ilişkilerinin son şansı olarak sunulur. Artık kayığın başında Turgut, Ufuk ve Seher vardır. Adem sahneden çıkmış ve kendi oyunundan atılmıştır. Kayığın sahibi, kayığın varoluşu örtülmüştür. Kayık artık saçmalıktan kurtulmuş kendisine gerçekten yüce bir anlam bulmuştur. Diğerlerini adaya, arzularına ulaştıracaktır. Hep birlikte onu suya iter ve açılırlar. Çocuk, oyununu bırakmış onları izliyordur. Çocuğun oyunu da ademin kayığı gibi elinden alınmıştır. Travma anı burasıdır. Oyun başlamış sürmüş fakat sonlandırılmamıştır. Yetişkinlerin çıkarları, hırsları, arzuları oyunun üzerine çökmüştür. Adem gelince açıkta onların fırtınayla boğuştuklarını görür. Islık çalar fakat sesini duyuramaz. Çocuğa döner ve onun oyununa maket bir kayık hediye eder. Böylece onun yarıda kalan öyküsünü tamamlar. Aslında o, bu oyunun kesilmesine neden olan yetişkinleri (anne-baba-öğretmen ve başka çok akıllı herkes olabilir) fırtınaya gönderir, çocuğun oyununu tamamlayarak bu parçalı anıyı bütünleştirip anlamlandırır. Kulübesine dönünce bunu hep deneyip yapamadığını masanın üstündeki maket kayıklardan sezeriz. Sisifos’un birazdan yeniden ortaya çıkacağı belli olur. Bu bir döngüdür. Arınma yaşanmış, adem oyununu tamamlamış, zorbalarını göndermişken olan olur. Camdan yağmuru ve diğerlerinin kayıkta savruluşunu izleyen Adem daha fazla dayanamaz ve yardım için telefona sarılır. Döngüyü yaratan bu olur. Her şey yeniden yarıda kesilir. Akan duygu durur, kayık ve içindekiler kurtarılır, hava açar ve her şey yeniden başlar. Son sahnede Adem ve çocuğu açılıştaki gibi görürüz.

Travmatik yaşantılarda röntgen genelde aynı tabloyu gösterir. Başı, ortası ya da sonu olmayan yarım yamalak anılar. Bir şey olmuş ve an bölünmüştür. Bir müdehale olmuş ve kişi andan aniden kopmuştur. Oyunu bozulmuş ve yarım kalmıştır. Bu yarıda kalma sonrası için sürekli ağızda dolaşan bir türlü yutulamayan lokmaya dönüşür. Kişi artık karşılaştığı anlara girip oyununu oynamak yerine geçmişte duran oyunu tamamlamak için çırpınır durur. Hep yeniden kararlar alır ve gevelediği şeyi her defasında yuttuğunu sanar. Fakat ne çare yeniden dilinin altında yuvarlanıyordur o. Onu ağzında tutan da yine kendisidir. Arınma seçim yapmaya ve doğal olarak vazgeçmeye gösterilen cesaretle alakalıdır. Başka türlü eylem bir döngüye esir olur. Eskiler buna yazgı derdi.

Açık (2017)’a psikanalitik açıdan bakıp Turgut’a süper ego, Ufuk’a id, Adem’e ego, Seher’e öteki, çocuğa alter ego demek çok kolay olabilir. Fakat bu hikayeyi çok genelleştirir. Kendi kendine, kendince oynarken oyunu elinden alınan çocuğa bir anlam da yazar olarak ben dayatmalı mıyım, emin değilim. Zaten en çıkmazı da bu ya: Hepimiz çocukları oynatmayı erdemli bir davranış olarak görürüz!


Diğer Yazılar

bir gönül meselesi

Bir kısır döngüdür ya bu gönül işleri;Gidenler, kalanlar, mâsumlar, günahkârlar.Bir kuytu köşede sarılmayı bekleyen …

abis

“Okyanusun sakin yüzeyini görmen, hakkında her şeyi bildiğin anlamına gelmez.” Kulübedeki moruğun söylediği son sözl…

sökülme

Çürük diken ve ikideniz arası anasının benzeşmesi sizinki. Pek gözüpek, kalpsiz, beyinsiz, köksüz vecam kesikli. Zor…



© Tüm hakları saklıdır. Developped by ordek.co .