O sabah karar verdi
Her şeyi ile kusursuz olmadan
Dışarı adım atmamalıydı
Her bela dedi
Benim yüzümden
Keçileri kaçırdı
Yetinmemeli bu kadarıyla, kafayı yemeli!
Kendine duyduğu içten hor görüden
başka neyi vardı
Sık sık keşkeler ederdi
Ne istediğini bile bilmeden
Ne yapıp edip baştan başlamalıydı
Düşündü düşündü, hayret etti
buz tutmuş yargılarından
Annesi onu nasıl da kandırmıştı
İşte o sabah karar verdi
Her şeyi ile kusursuz olmadan
Dışarı adımını atmamalıydı
Biri bir şey dese istemediği
Biri geçse hele tanıdığı selam vermeden
saatlerce ağlardı
Önce öldürmeyi öğrendi
Sonra da başı ağrıdı sessizlikten
Yordu onu kalabalığın oyunları
Özledi çok özledi
Yüzünü okşardı gelse elinden
Artık sevgisine başka dilalar aramalıydı
Hayır işte o sabah karar verdi
Her şeyi ile kusursuz olmadan
Dışarı adımını atmamalıydı
Hele şu sıkıntılar bi’ geçseydi
Gına gelmişti zaten şu bulutlardan
[enter] dünyanın en uzun sonbaharı
Sene yirmi bir yirmi iki
Sırf onun istememesinden
Aylarca güneş açmadı
Asıl o sabah karar verdi
Her şeyi ile kusursuz olmadan
Dışarı adımını atmamalıydı
Kim ne yapsın beni
dedi Giyinip kuşandım benliğimden
artakalan tüm yalnızlıkları
Kucaklamalıyım kucaklamalıyım ama tanrım neyi
Uçsuz bucaksız hep aynı rutubetli karanlık kuyuyum ben
değdiğini kurutup çırılçıplak bırakan o doğu rüzgarı
Birilerinin içeri girmelerine izin de verdi
aslında, onların varlığına bile katlanamadan
“nolur söyleyin eskiden kimdim ben!” hatırlamalıydı
belki kalmalarına dahi izin verirdi
bi’ becerebilselerdi ağızlarını açmadan
üç dakika durmayı belki kovmazdı da onları
Görece barbarı oynamak kolaydı ki
hem neyi eksikti vahşi hayvanlardan!
Ah bir dindirebilseydi sevgisinin acımalarını
mutlu olacaktı o da bir keşiş gibi
belki bir akrep kadar ardına bakmadan
dışarı bile çıkardı
Ama o sabah karar verdi
Her şeyi ile kusursuz olmadan
Dışarı adımını atmamalıydı
Geçen sabah uzun uzun pencereye daldı gözleri
Mekdanıldsta külahta dondurma yiyen şişman
Kat kat giyinmiş altın takılarla süslü Hidayet teyze ordaydı
bi’ başına ve rahatsız sık sık da terlerken yedi bitirdi
dondurmayı hidayet teyze kimse olmadan
karşısında bi’ başına yalnızdı
belki de o sabah karar verdi
her şeyi ile kusursuz olmadan
dışarı adımını atmamalıydı
çocukken aptalca bir iniltiydi bir suçluluk hissiydi
babası, dayak yemekle ve sanayide çalışmakla ilişkiliyi o zaman
büyümek. O hiç adam akıllı dayak yemedi ve sanayide de çalışmadı
da arkadaşlarına çalıştığını söylerdi
babasına da uyduruk sokak kavgaları paslardı yaşanmayan
böyle bir yükü neden çekti çünkü karın ağrısı
seneler sonra fark etti
kesti attı da iplerini düştü yere kocaman kayalar sırtından
bilmeden taşıdığı her gün için yorgundu yaşlı
seneler sonra fark etti
kesti attı da iplerini düştü yere kocaman kayalar sırtından
bilmeden taşıdığı her gün için yorgundu yaş
o sabahtı karar verdi
her şeyi ile kusursuz olmadan
dışarı adımını atmamalıydı
görsel: Le mépris (1963), Jean-Luc Godard