“Eksilerek / Eksik kalarak”, temas fikrini bir yoksunluk biçimi olarak ele alır.
İki figür arasında kurul(a)mayan ilişkinin, tamamlanmamış hareketlerin, yarıda kalan yönelimlerin görselidir. Birbirine yaklaşan ama hiçbir zaman kesişmeyen iki nokta gibi: Temasın eşiğine kadar gelen, sonra eksilmeye başlayan ilişkiler… Bazen iki varlık arasındaki en güçlü bağ, hiçbir zaman kurulamayandır. Bedenden bedene, düşünceden düşünceye, hatıradan hatıraya uzanan çizgiler birbirine dokunmadan geçip gider. Aradaki boşluk bir duvar değil, bir yankıdır: “Ben de seni aradım ama kendimi bile bulamazken.”
Eksilerek / Eksik kalarak, sadece iki insanın değil, bir insanın kendisiyle bile temas edememesini anlatır. Bazen en büyük bölünme içimizdedir: Kendimize yaklaşmaya çalıştıkça uzaklaşır, yaklaştıkça çözülürüz. Figürlerin yüzleri yoktur çünkü bakıştan sakınırlar ve bakacak bir yönleri kalmamıştır. Her çizim, bir yakınlık hâlini değil, yakınlığa rağmen gerçekleşemeyen bir birliktelik arzusunu taşır. Yakınlık, bu sergide bir teselli değil; aksine, eksikliği daha da belirgin kılan bir gerilimdir. İki figür arasında çizilen her çizgi, hem bir olasılığı hem de onun imkânsızlığını işaret eder. Bir sonuca değil, bir süreç haline odaklanır.
Yavaşça çözülmek, teması ararken daha çok yalnızlaşmak, kendine ulaşamadan ötekine yönelmek… Her görsel, bu sürecin farklı bir evresini taşır: Yanaşma, duraksama, kaybolma.
Zemin, aynı kalır. Ama figürlerin durduğu yer her defasında biraz daha dağınıktır. Çünkü anlatılan değil, düşülen bir durum vardır. Ruh, çizgide değil; çizginin kopuşunda, çizilemeyen yerindedir. Bu işlerin içinde “tamamlanma”yı değil,tamamlanamama ihtimalini duyarız. Birbirine değemeden geçen insanlar, dokunmadan geçmiş hatıralar, kendini tanımadan kendini yitiren benlikler… Ve tüm bu çoğulluk, tek bir ortak zeminde buluşur: Temassızlık.
Belki de bu yüzden “eksilmek”, yalnızca kayıp değil, bir tanıma biçimidir.