© 2022 Tüm hakları saklıdır. Developped by ordek.co .

Yüzüklerin Efendisi’ndeki Galadriel Karakterine Eko-Feminist Bir Bakış

Eylül 1, 2022
Fırat Tunabay

Paylaş

Giriş

Yazdığı kitaplarla fantezi edebiyata damgasını vuran John Ronald Reuer Tolkien, kendinden sonra gelişen fantezi edebiyat içinde öncü ve belirleyici bir etkiye sahip oldu. Akademik anlamda çeşitli yönlerden ele alınan eserleri yazdığı dönemin çok üstünde bir öneme sahip olarak geniş hayran kitleleri tarafından fanatikleşen bir biçimde sahiplenilmiştir. Yazdığı bu eserler arasında özelikle Yüzüklerin Efendisi serisi büyük öneme sahiptir. Yüzüklerin Efendisi ile yaratmış olduğu Orta Dünya bazı düşünürler tarafından ekolojik tasarım olarak ele alınmaktadır. Yarattığı bu dünyada bazı karakterler güçleri ile ön plana çıkmaktadır. Bu karakterlerden biri de Galadriel’dir. Galadriel karakteri tanrıçavari özellikler taşıyarak eko-feminist yaklaşım açısından incelenmeye değer bir hale gelmektedir.

John Ronald Reuel Tolkien ve Yüzüklerin Efendisi

Yüzüklerin Efendisi kitabının yazarı John Ronald Reuer Tolkien, 1892’de Güney Afrika’nın Bloemfontein kentinde dünyaya geldi. Dil konusunda tartışmasız bir deha olan Tolkien, 1916’da 1. Dünya Savaşı’na katılıncaya dek Yunanca, Latince, Gotik, Anglo-Sakson, Galce, Fince, Almanca ve Macarca dillerini konuşabilir ve okuyabilir durumdaydı. Katıldığı bir sohbette tartışmanın hararetine göre şive değiştirir, bazen bir barbar gibi Germence, bazen bir site yurttaşı gibi Yunanca konuşup etrafındakileri şaşırtırdı.

Tolkien 1916’da 1. Dünya Savaşı’nda 20 bin insanın can verdiği Somme Taarruzu’nda bulundu. Oxford’lu onlarca arkadaşını bu savaşta kaybeden Tolkien’in canlı kurtulması siperlerde yüksek ateşe kapılması nedeniyle cephe gerisinde görevlendirilmesiyle oldu. Savaştan sonra Oxford’da İngilizce üzerine çalışmaları hızla devam etti, kısa zamanda profesörlük unvanını aldı. Bir taraftan da kendisini akademik uğraşlardan daha çok ilgilendiren kendine has dil ve hayali bir dünya yaratma çalışmaları sürüyordu. Ancak 1977’de oğlu Christopher Tolkien tarafından yayımlanacak The Silmarillion’un çalışmalarına, Orta Dünya evrenini yaratmaya 1917’lerde başlamıştı. Tolkien’in ürettiği tüm fantezi, daha sonra yazılan ve kurgulanan birçok yapıta temel olmuştur. (http://istifhane.files.wordpress.com/2010/04/tolkien.pdf) The Hobbit’i 1936’da kitap haline getiren Tolkien yakın dostu C. S. Lewis’in ısrarları ile  The Fellowship of the Ring (Yüzük Kardeşliği) ve ikinci cilt The Two Towers (İki Kule) 1954’te, son cilt The Return of the King (Kralın Dönüşü) 1955’te olmak üzere üç ciltlik bir şaheser ortaya çıkarmıştır.

Dönemin Toplumsal ve Siyasal Gelişmelerinin Tolkien Üzerindeki Etkileri

Çocukluğunu birbirinden oldukça farklı iki ayrı coğrafyada geçirmiş olması ve farklı dillere olan hakimiyeti Tolkien’ı ve eserlerinde yarattığı dil ile dünyayı derinden etkilemiştir. 1892’de İngiltere’nin sömürgesi olan Güney Afrika’nın Bloemfontein kentinde doğması, yazarın farklı bir kültür ve coğrafya ile ilk tanışması olarak düşünülebilir. Dört yaşında babasıyla birlikte İngiltere’ye döndükten sonra yerleştikleri kırsaldaki  küçük köy Sarehole, yazarın eserindeki Hobbitler  diyarı Shire ile benzerlik taşımaktadır. Çocukluğunda bu köyde doğa ile iç içe yaşadığı zamanlar üzerinde derin etkiler yaratmıştır. İngiltere’ye yerleştikten bir süre sonra Tolkien’in babasını kaybetmesi ise, yazarın Güney Afrika’ya ve orada geçirdiği zamanlara bakışını da etkilemiştir. İki coğrafyanın tüm farklılığına rağmen onları bir bütün olarak görmesi, belki de yapıtlarındaki Orta Dünya’nın yaratılmasında etkili olmuştur. (http://www.biyografi.info/kisi/john-ronald-reuel-tolkien)

Çocukluğunu kırsalda geçiren daha sonra eğitimi için kente giden Tolkien için aradaki yaşam farkını hissetmesi ise kaçınılmazdı. Sanayi devrimi sonrası kentlerin giderek büyümesi ve doğadan tamamen uzak bir yaşamın olması Orta Dünya’da yer alan bölgeler arasındaki farkı da ortaya koymaktadır. Sürekli üretimin olduğu, erkek işçilerin ateş başında çalıştığı, fabrika bacalarının göğe yükseldiği şehir yaşamı bize Isengard’ı hatırlatırken, kadın ve erkeğin birlikte huzur ve sukunet dolu bir yaşama sahip olduğu doğayla özdeş kırsal yaşam ise Shire ve Galadriel’in yaşadığı yeri anımsatmaktadır.

Yunanca, Latince, Gotik, Anglo-Sakson, Galce, Fince, Almanca ve Macarca dillerini okuyup konuşabilen Tolkien’in dil konusundaki bu olağanüstü yeteneği, onun birçok kültürle yakından tanışma fırsatı yakalamasını sağlamış, bunun yanında eski metinleri çözümleyip destanları ve mitolojik yazıları zorlanmadan okumasını da kolaylaştırmıştır. Oluşturduğu kurgusal dünyada ve Elf dilini yoktan yaratmasında filoloji uzmanı olmasının rolü büyüktür.

Yazarı etkileyen bir başka önemli gelişme, I. Dünya Savaşı’dır. Savaş esnasında birçok arkadaşını kaybetmesinin yanında kendisi de Fransa cephesinde yaralanan Tolkien üzerinde 1. Dünya Savaşı derin izler bırakmıştır. (http://www.biyografi.info/kisi/john-ronald-reuel-tolkien)

İnsanlık tarihinde ilk kez I. Dünya Savaşı’nda görülen topyekûn savaş Yüzüklerin Efendisi’nde yer almıştır. Savaşta gördüğü dumanı tüten kapkara toprak, kanlı, parçalanmış cesetler, yanmış ağaç gövdeleri gibi imgeleri daha sonra Yüzüklerin Efendisi’nde Mordor ve İki Kule savaşlarını betimlerken kullanmıştır.                        

I. Dünya Savaşı sonrasında milliyetçilik hareketlerinde meydana gelen artış ile birlikte ulus devletlerin ortaya çıkma süreci hızlanmıştır. Almanya, İtalya ve İspanya örneklerinde bu durum aşırı milliyetçilik halini almıştır. Bunun sonucunda Avrupa ve dünyada yeni kutuplaşmalar meydana gelmiştir. Bu kutuplaşmalar Tolkien’in I. Dünya Savaşı’nın etkisi ile ortaya koyduğu topyekün savaş olgusunun eserlerinde daha güçlü bir şekilde yer almasını sağlamıştır. II. Dünya Savaşı ile birlikte yıkımın çok büyük boyutlara varması da Tolkien’in yapıtlarına yansımıştır. Tolkien’in bu savaşların sorumlusu olarak özellikle savaş sanayiinde meydana gelen gelişmeleri görmüş olması muhtemeldir. Çünkü Yüzüklerin Efendisi’nde kötü taraf olarak kabul edebileceğimiz ırkların savaş sanayisine önem veren ve bu sanayiyi oluştururken doğaya zarar veren özelliklere sahip olduğunu görmekteyiz.

Ekolojik Açıdan Yüzüklerin Efendisi

Yüzüklerin Efendisi basıldığı yıllardan bugüne birçok bakımdan ele alınmıştır. Özellikle II. Dünya Savaşı’nın sonrasında artan anti-faşist, anti-komünist hareketlerle birlikte Yüzüklerin Efendisi serisine yaklaşım bu siyasal düzlemde olmuştur. Yani iyi-kötü güçler batı tarafından komünizm ve faşizm mücadelesi kapsamında ele alınarak kitapta yer alan bazı ırklara göndermede bulunduğu çeşitli kesimler tarafından iddia edilmektedir. Bazı kesimler ise üçlemeyi din boyutu ile ele alıp kitapta yer alan karakterleri bu doğrultuda incelemişlerdir. 

(http://www.mafm.boun.edu.tr/files/912_2012_5_icerikk_son%20(1)%208%20Dunya%20Gozuyle.pdf)  Amerika’da savaş karşıtı ve ekolojik hareketlerin yükselişi ile birlikte Yüzüklerin Efendisi’nin çoğunlukla iyi ve kötü arasında bir savaş olarak görülen anıtsal destanı temelde Doğa ve Kapital arasında bir savaş olarak yorumlanmıştır. Hristiyan dergisi Second Spring’te de yazıldığı gibi: “Kitap, Hippy hareketi ve Yeşiller için bir İncil haline geldi.” (http://karakusi.blogspot.com/2009/12/tolkien-ve-altmislarda-radikal-ekoloji.html) 1962’de Ramparts dergisini çıkaran radikal Katolik Warren Hinckle, 1967’de Tolkien’in klasik Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin “kesinlikle her hippie’nin favori kitabı” olduğunu yazmıştı. (http://karakusi.blogspot.com/2009/12/tolkien-ve-altmislarda-radikal-ekoloji.html) Aslına bakılırsa hippi hareketinin Efendisi’ne ilgi göstermesi pek de şaşılacak bir durum değildir. Fantastik bir dünyada geçen hikaye, savaşın kapitalist sisteme karşı yapılıyor olması ve doğanın korunması düşüncesi ile hippi hareketi için önemlidir. Radikal ekolojinin kökenlerine ilişkin gerçekleri yeniden bir araya getirirken fantezinin, özellikle de Yüzüklerin Efendisi’nin etkisini gözden kaçırmamalıyız. Angie Errigo’nun da belirttiği gibi “Hippi karşı-kültürü üçlemeyi gayr-ı resmi grup metni olarak benimsedi ve hippie döneminden itibaren kitabın popülerliği çevre hareketi içerisinde giderek arttı.” (http://karakusi.blogspot.com/2009/12/tolkien-ve-altmislarda-radikal-ekoloji.html) Özellikle insan özelliklerine sahip ağaçlar olan Entler, ekolojik açıdan Yüzüklerin Efendisi’ne önem katmaktadır. Entler ağaç ihtişamının ve görünümünün yanı sıra, insanlar gibi hareket edebilme ve konuşabilme yetilerine sahiptir. Doğanın korunmasında insanlarla işbirliği halindedirler.

Tolkien’in tüm canlıların çevreyle kurduğu ilişki hakkındaki derinden duyduğu kaygıları yansıtan Yüzüklerin Efendisi serisi, büyüsünü popüler bilinç üzerinde sergileyerek sosyal ekoloji, derin ekoloji, biyo-bölgeselcilik ve eko-sosyalizmin teorik öncüleri için verimli bir toprak hazırlamıştır. Angie Errigo’ya göre “Yeşil bir aktivist prototipi olarak Tolkien fikri 1960’ların sonlarına ve 1970’lerin başlarına dek gitmektedir.”(http://karakusi.blogspot.com/2009/12/tolkien-ve-altmislarda-radikal-ekoloji.html) Walter Contreras Sheasby’e göre ”Ekoloji biliminin evrimiyle bu konseptler de sürekli gözden geçirilirken Tolkien’in altmışlardaki etkisinin canlılar ve çevre ilişkisinde yeni bir bilincin doğuşuna katkıda bulunduğu su götürmez. (http://karakusi.blogspot.com/2009/12/tolkien-ve-altmislarda-radikal-ekoloji.html)

Tolkien’in yarattığı Orta Dünya, doğanın ihtişamının en üst düzeyde olduğu, insanların doğa karşısında çaresiz oldukları insanlık tarihinin ilk dönemlerine benzetilebilir. Teknolojilerin oldukça basit, yerleşimlerin küçük ya da doğayla bütünleşik olduğu ve ekolojik açıdan tam bir uyum içindeki bir dünya karşımıza çıkmaktadır. Sanayinin, özellikle savaş sanayinin yükselişi ile birlikte dengenin nasıl altüst olduğu ortaya konulmakta ve bunun doğrultusunda savaşın kaçınılmazlığı vurgulanmaktadır. Sanayileşen ve doğaya zarar veren kötü olarak niteleyebileceğimiz ırklar, tüm Orta Dünya’ya tehlike teşkil etmektedirler. Yüzüklerin Efendisi’nde yer alan ekolojik unsurlar kitabın basımından sonra özellikle 70’li ve 80’li yıllarda ekolojik hareketlerin hız kazanması ile birlikte daha ilgi çekici bir hal kazanmıştır. Böylece ekolojik hareketler için Yüzüklerin Efendisi serisi önem kazanmıştır.

Galadriel Karakterine Eko-feminist Bakış

Kadın ve doğanın birbirine tarihsel olarak yakın olduğunu savunan eko-feminizm, eril düşüncenin egemenliğinde gelişen  kapitalist sistemin kadın ve doğa üzerinde baskı ve sömürü unsuru olduğu üzerinde durmaktadır. Feminist ve ekolojik hareketlerin yükselişe geçtiği 70’li yıllarda eko-feminizm konusunda birçok araştırmacı çalışmalar yapmıştır. Yapılan çalışmaların ideolojik farklılıklarından dolayı feminizm içindeki kategorilere benzer şekilde eko feminizm de kategorilere ayrılmıştır. Bakış açılarında meydana gelen farklılıklar eko-feminizmin üç temelde ele alınmasına neden olmuştur. Birinci bakış açısına göre kadınların erkeklerden farklı psikolojik ve biyolojik özellikleri olduğu vurgulanır. Buna göre yaşanılan ekolojik krizin nedeni, tarih öncesi toplumlarda kadını ve yeryüzünü yücelten inancın yerini günümüzde ataerkil dinlerin almasıdır. Ruether, Batı Hristiyan geleneğinin yarattığı ekolojik krize çözüm olarak öncelikle Hristiyanlık öncesi gelenek içinde yer alan ve yeryüzü tanrıçası Gaia’ya dayanan yeni bir ekolojik tinsellik ve dini vizyon önerir (Çetin, 2005/1). Bu bakış açısına sahip eko-feministler yeryüzü tinselliği ya da tanrıça tapınmasının yanında mevcut ataerkil dinlere feminist prensiplerin uygulanmasını da önerir. Kadın-doğa yakınlığının köklerini kadının biyolojik ve psikolojik özelliklerinde bulan birinci bakış açısında yer alan eko-feministler, çevre sorunlarının çözümü için kadınsı değerleri yücelten, yeryüzü tinselliğine dayalı yeni bir din anlayışını ya da en azından dinlerin kadınsı değerler doğrultusunda yenilenmesini önerirler.

Resim: Greg Hildebrandt

Ekolojik açıdan önemli olan Yüzüklerin Efendisi serisinde özellikle Galadriel karakteri farklı bir yer tutar. Galadriel karakteri, hikayenin en güçlü, en saygı duyulan ve en çok çekinilen karakterlerinden biri olmasının yanında dişil bir karakter olarak temsil ettiği konum açısından da oldukça önemlidir. Orta Dünya’da bir Elf soylusu olan Galadriel’e Lórien Hanımı, Galadhrim Hanımı, Işığın Hanımı ve Ormanın Hanımı olarak hitap edilmektedir. Galadriel karakteri önde gelen figür olarak, anne sembolü olarak, büyük gücün figürü  olarak ele  alınabilir. (Ramaswamy, 2000: 234-235). Galadriel elflerin sihirli orman ülkesi Lothlórien’in yöneticisidir. Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği kitabında Frodo ve arkadaşlarının Galadriel’in huzuruna çıktıkları an şöyle tasvir edilmektedir:

“Oda yumuşak bir ışıkla doluydu; duvarları yeşil ve gümüş rengi, çatısı altındandı. Birçok elf oturmaktaydı burada. Ağacın gövdesinin hemen dibinde, üstü canlı dallarla taçlanmış yan yana iki koltukta Celeborn ile Galadriel oturuyordu. En kudretli krallar için bile geçerli olan elf âdetleri uyarınca, konuklarını karşılamak için ayağa kalktılar. Çok uzun boyluydular, Hanım da Bey kadar uzundu; vakur ve güzeldiler. Tamamiyle beyaza bürünmüşlerdi; Hanım’ın saçı derin bir altın rengindeydi; Celeborn Bey’in saçı gümüş rengi, uzun ve parlaktı; fakat gözlerinin derinliğinden başka üzerlerinde yaşlarına dair hiçbir iz yoktu; gözleri yıldız ışığındaki keskin mızraklara benziyordu, ama bir yandan da derin hatıra kuyuları gibi dipsizdi.” (Tolkien, 2000: 424)

Bu tasvirden de anlaşılacağı gibi Galadriel güzelliği ve ihtişamı ile etrafına ışık saçmaktadır. Galadriel’i tanrıçalaştırmamız zor olsa da onu sıradan ve basit bir karakter olarak görmemiz de zordur. Çünkü Galadriel’in güçlerinin sınırı bilinmemektedir. Boromir ve Aragorn arasında geçen şu diyalog Galadriel’in hem güvenilir hem de çekinilecek bir karakter olduğunun göstergesidir:

“ – Boromir: Ben bu Elf Hanım’dan ve niyetinden pek emin değilim.

   -“Galadriel Hanım hakkında kötü konuşma!” dedi Aragorn sertçe. “Ne dediğini bilmiyorsun, insan kendisi getirmedikçe ne onda, ne de bu topraklarda kötülük bulunmaz. Kötülük getireninse vay haline! Fakat bu gece, Ayrıkvadi’den çıktığımızdan beridir ilk kez korkusuzca uyuyacağım. Keşke derin uyusam da, bir süre için kederimi unutsam!” (Tolkien, 2000: 429)

Resim: Raoul Vitale

Galadriel’in yaşam tarzı ve sahip olduğu güçler ile doğayla tamamen uyumlu bir şekilde yaşadığını söyleyebiliriz. Ormanın Hanımı olarak hitap edilmesi de bunun bir göstergesidir. Doğa üzerindeki gücünü Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği kitabında Sam ile arasında geçen şu diyalogtan anlamaktayız;

“Galadriel Sam’in avucuna sade, kapağındaki tek gümüşten başka süsü olmayan gri tahtadan minik bir kutu koydu. “Buraya Galadriel’i temsilen bir G harfi işlenmiştir,” dedi; “lâkin sizin lisanınızda gülistanı da simgeleyebilir. Bu kutunun içinde benim meyva bahçemin toprağından var ve Galadriel’in hâlâ bahşedebileceği olanca ihsan da bu toprağın üzerinde. Bu size yolunuzda rehberlik etmez, sizi tehlikelerden de koruyamaz; lâkin eğer bu toprağı muhafaza edebilir ve sonunda tekrar evinizi görebilirseniz, o zaman belki size bir kazanç sağlayabilir. Her yeri çıplak, çorak bulsanız bile, eğer bu toprağı bahçenize serperseniz Orta Dünya’da sizin bahçeniz gibi tomurcuklanan başka bahçe olmayacaktır.” (Tolkien, 2000: 450)

Galadriel’in doğa üzerindeki bu gücü bereket ve yaşamın sağlanması açısından önemlidir. Bu güçler onu bir bakıma toprak ana durumuna getirmektedir. Yüzüklerin Efendisi: İki Kule kitabında Orta Dünya’nın en önemli büyücülerinden olan Gandalf bile Galadriel için şu şarkıyı söylemektedir;

“Dvvimordene’de, Lörien’de

İnsanların gezindiği görülmez pek.

Çok az ölümlüye nasip olmuştur

Oradaki hiç sönmeyen parlak ışığı görmek.

Galadriel! Galadriel!

Pınarının suyu berrak;

Ak elindeki yıldız apak;

Bozulmamış, lekesiz yaprak ve toprak

Dvvimordene’de, Lörien’de

Ölümlü İnsanlar’ın hayallerinden bile güzel hem de.

Böyle söyledi şarkısını Gandalf yavaş yavaş ve sonra aniden değişti. Paçavra halindeki pelerinini kenara savurarak dikleşti; artık asasına dayanmıyordu; kesin ve soğuk bir sesle konuşuyordu. (Tolkien, 2000: 131)

Sonuç

Eko-feminizm ve Galadriel karakteri hakkındaki tüm bilgiler ekolojik açıdan önemli olan Yüzüklerin Efendisi serisi içerisinde bir bağ kurabilmemize olanak sağlamaktadır.   Birinci bakış açısında yer alan eko-feministler yeryüzü tanrıçası Gaia’ya dayanan yeni bir ekolojik tinsellik ve dini vizyon önermekteydiler. Galadriel karakterini incelediğimizde birinci bakış açısına sahip eko-feministlerin önerdiği Gaia ile Galadriel arasında bir benzerlik kurabiliriz. Tolkien her ne kadar Galadriel karakterini sadece bir Elf soylusu olarak vasıflandırsa da Galadriel’in özelliklerini incelediğimizde doğa üzerinde büyük güçleri olan, doğaya yaşam verebilen, bereketi, ışığı, güzelliği ve ihtişamı temsil eden üstün bir varlık görmekteyiz. Bir ormanda yaşaması ve bulunduğu yerin misafirlerine huzur vermesi önemli ayrıntılardır. Bu kadar güçlü dişil bir karakterin doğa ile özdeşleşmesi tesadüf olarak algılanmamalıdır.

İyi-kötü arasında gerçekleşen mücadele olarak basit bir düalist yaklaşım ile çözümleyebileceğimiz Yüzüklerin Efendisi,  kapital-doğa arasında savaşı da ortaya koymaktadır. Galadriel karakteri, sanayileşmiş ve kötü olarak nitelendirebileceğimiz eril yaşama karşı; doğa ile özdeş ve iyi olarak nitelendirebileceğimiz dişil yaşamın mücadelesini ortaya koymaktadır. Eko-feminizmin temel varsayımları düşünüldüğünde Galadriel karakteri Yüzüklerin Efendisi serisi içinde en dikkat çeken karakter olmaktadır ve bu karakterin özellikleri eko-feminist yaklaşımla bire bir örtüşmektedir.

Kaynakça

ÇETİN, Oya Beklan; (2005/1), “Ekofeminizm: Kadın-Doğa İlişkisi ve Ataerkillik”, Sosyo Ekonomi Dergisi, Hacettepe Üniversitesi Yayınları.

RAMASWAMY, Shobha; (2010), “The Lord of the Rings: Galadriel, the Light of Middle Earth”, Language and Literature: An Exposition – Papers Presented in Karunya University International.

TOLKIEN, John Ronald Reuel; (2000),  Yüzüklerin Efendisi (Birinci Kısım Yüzük Kardeşliği), Çev. Bülent Somay, Çiğdem Erkal İpek, Metis Yayınları, İstanbul.

TOLKIEN, John Ronald Reuel; (2000), Yüzüklerin Efendisi (İkinci Kısım İki Kule), Çev. Bülent Somay, Çiğdem Erkal İpek, Metis Yayınları, İstanbul.

TOLKIEN, John Ronald Reuel; (2000), Yüzüklerin Efendisi (Üçüncü Kısım Kralın Dönüşü), Çev. Bülent Somay, Çiğdem Erkal İpek, Metis Yayınları, İstanbul.

http://istifhane.files.wordpress.com/2010/04/tolkien.pdf  (27.12.2012)

http://karakusi.blogspot.com/2009/12/tolkien-ve-altmislarda-radikal-ekoloji.html (21.12.2012)

http://www.biyografi.info/kisi/john-ronald-reuel-tolkien (21.12.2012)

http://www.mafm.boun.edu.tr/files/912_2012_5_icerikk_son%20(1)%208%20Dunya%20Gozuyle.pdf (03.01.2013)

*Makale basılı halde ilk olarak “Toplumsal Cinsiyet ve Medya” kitabında yer almıştır;

https://www.detayyayin.com.tr/urun/toplumsal-cinsiyet-ve-medya


Diğer Yazılar

son’dan

Eşitlik çağrılarının doğruluğu ve haklılığı yanında – karşısında değil – mutlak ve ideal bir eşitliğin pekâlâ mümkün…

posthümanist bir anlatı sineması için taslak

Klasik anlatı sinemasını klasik anlatı sineması kılan faktör yalnızca bu sinemayı ya da sinema anlayışını, yaklaşımı…

this is how the void wailed when the light entwined:

overdose of absence, though the night alive, angel-headed rebels in drum and bass, we dive deep into madness, her ra…



© Tüm hakları saklıdır. Developped by ordek.co .