İnsan imgeleminin en büyük beceri kazandığı nokta,
Öte dünya üzerine yazılan metinlerdir milat öncesi edebiyatta.
Sümerlerde, Babil’lerde, Mısır’larda iz sürdükten sonra,
Zamanın öncü şiiri çıkar karşımıza.
Oddyseus’un Hades’e inişi,
İnsan muhayyilesinin zirvesiydi zamanınca.
Dante’ye gelirken geriye baktığımızda,
Bir başlangıç olduğunu anlıyoruz kolaylıkla.
Bu büyük şairin yanında,
Benim cümlelerimin ne kıymeti var?
Bu yüzden başvuracağız sıklıkla
Dante’nin İlahi Komedya’sında
O ızdırap dolu, acınası ruhlardan uzakta
Birinci katmanda yaşayanların tanımına.
Diyor ki; limbusun karanlıklar içerisindeki en aydınlık katına
“Öyle kutlu, öyle güzel bir kadın çağırdı ki beni,
Ne isterse yerine getiririm dedim.”
Bir diğer pasajında,
“Oldukça uzaktaydık daha
Ama yine de saygın kişilerin bulunduğunu seçebiliyorum orada”
“Ötekilerden ayrı tutulan,
Bunca onurlandırılan, bunlar kim?’’
“Karşıdaki yemyeşil çadırdaki yüce ruhları gösterdiler bize”
Bir cehennem tasvirinde ancak
Bu denli kutsanabilen kişileri anlamaya
Yine o büyük şair yetişiyor yardımıma.
Her ne kadar dehşetin içinde olsa da
Hocası Virgil sağlıyor, şaşkınlığını atmasına
Sorduğu soruyla, büyük ozana:
“Niçin sormuyorsun gördüğün ruhların sahiplerini?
Gitmeden daha ileri,
Bil ki bunlar günahkâr değil.
Erdemleri var, ama yeterli değil
Çünkü senin inancının da giriş kapısı olan
Vaftizden yoksun kalmışlar:
Hristiyanlıktan önce yaşamışlar,
Ama Tanrı’ya gerektiğince tapınmamışlar,
Onlardan biriyim ben de.”
Demek istiyor ki o büyük ruh,
Bu gidişimizin dönüşü olmaz.
O yüzden tam zamanı
Bu temiz ruhları tanımanın.
O güzel sıfatlar içinde,
Yitik yaşıyorlar çayırlar içinde.
Sebebi nedir nehirler kenarına yanaşamamanın?
Ukdelerden azade, sevinçlere yaraşamamanın?
Bir kusurları var işte;
Senin de inancının gereği olan girişte
Vaftizden mahrum kalmışlar,
Tanrı’ya gerektiğince tapınmamışlar.
Anlamak gerekirse bu mısraları içtenlikle,
Düşünmek lazım dingin ve sakince,
Müthiş bir ironi yapıyor şairimiz zekice,
Sakınmak için kilisenin hışmından gizlice.
Peygamberden önce bahşedilen yaşama nimeti,
Yetiştiremedi onları tanışmaya; gerçek dini,
Almıyor bu yüzden sonsuz mutluluklar diyarına;
Sanki o güzel ruhların suçuymuş gibi.
Devam ediyor sözün ustası konuşmaya,
Bitkin bir halde derdini anlatmaya:
‘’Bu yüzden yitiğiz biz,
Başka bir suçtan değil, tek cezamız
Umutsuz bir özlemle birlikte yaşamamız.”
Rehber biliyor büyük kabahatini,
İsa’dan önce hayata açtı gözlerini,
Bu hata yetiyor cehennemde,
Yitik bir özlemle cezasını çekmeye.
Yalnız, onların hükmü yanmak değil,
Zebanilerle, canavarlarla savaşmak değil,
Sonsuz bir zaman ve mekân içinde,
Özlem, keder, iç sızısı ile birlikte,
Çekiyor cürmünü mahrum kalmanın,
O yüce güneşten uzakta, hasretle.
Hoyratça okurken bu dizeleri gençliğimde,
Vakıf olamamışız kıssadan hissesine,
Ancak derine inince gösterdi kendini nasip,
Nasibin farkında olmak; o da ayrı nasip.
Şimdi dönüp bakıyorum ben de Dante’den bu yöne,
İki şey eksik kaldı ruhumda, ufkumda ve tenimde,
Eğer gireceksem Tanrım, o güzel cennetine,
Göremeyecek miyim o bilginlerin zirvesini,
Sokrates’i, Descartes’i, Aristoteles’i, Hegel’i
Rab herkesten iyi bilir erdem sahibini
Yoksa ne kıymeti vardı arayışın; hakikati.
Diğeri ise Dante üzerine.
Kendini uzak tutma onun sözlerinden,
Nakıs bırakma, mahrum etme güftesinden,
Bir bilebilseydim okuyabilmeyi yüzünden, Bahtiyar hissederdim zatımı, herkesten…
fotoğraf: a rooster, 2019, from the underground series by Zied Ben Romdhane