Seçimlerden ibaret bir yaşam sürüyoruz. Bu seçimlerdeki seçenekleri en aza indirgeyip bizim için en doğru olanı bulmayı amaçlıyoruz; tabii konu nesne olduğunda. Duygularımızın devrede olduğu anlarda seçim yapma zorunluluğu doğduysa, verilen kararın faydası ne ile ölçülebilir? Vicdan, tarz ya da maddiyatın turnusolunubulabildik mi? Ya da şunu düşünelim. Bize sunulan seçeneklerden kafayı kaldırıp da ‘’başka dünyalar var’’ diyebildik mi?
Bu seçimlerin duygusal manada en büyük çıkmazını aşkı ararken yaşıyoruz. Bazı ikilemler kullanacağım. Bu ikilemler içinde ya düşündüğünüz kişinin özelliklerini ya da düşündüğünüz (arasında kaldığınız) iki kişinin özellikleriyle bir kıyas yapar gibi olalım.
İyi huylu ama güzel değil; çok güzel ama doğru değil. Vicdanlı ama ilgili değil; çok seviyor ama kötü davranıyor gibi.
Aşk bir çelişki işiydi. Ya sevinci ya hüznü içinde barındırırdı. Sevinç, hüznü bastırdığında elbet çekilirdi ancak bütün seçenekler bundan ibaret miydi?
Aşk aynı zamanda farklılıkların uzlaşımıydı. Bir arada, yan yana bulunmasıydı. Hem hüzün hem sevinç. Bu makul ve kabul edilebilir olan; kötünün içinde iyiyi, iyinin içinde kötüyü barındıran ve insan yaşamının özünü andıran savı doğru buluyorum bulmasına fakat bununla yetinmek zorunda mıyım?
O zaman son bir ikilem kalıyor benim payıma. Ne sevinç ne hüzün. Bana sunulan kalıplardan sıyrılmamın, seçme hakkımdan feragat etmenin, istenildiği gibi davranmama özgürlüğü veriyorum ruhuma. Bu aynı zamanda, hafifleme tarifi.
fotoğraf: Balleto, Rimini, Italy, 1953, Mario De Biasi