Yeni yetmeyken, gazetede Tupac ve Notorious B.I.G. cinayetlerini okumak, Gangsta’s Paradise’ın kolpa ve tembel bir cover olduğundan bihaberlik, en çok da Kuzey Kutbuna yakın yerlerden gelen kuzen Bullen etkisi ve wannabe’likte sınır tanımadan 11 yaşında takınılan persona – Tha Honorman! Bu hudutlara gansta rap dışında bir alt tür ya da – zaman zaman Fransızca haricinde – İngilizce’den başka bir dilin sızamayışı, haliyle Türkçe rap’e burun kıvırmayı doğurdu. Yalan yok, pişmanlık yok… Zira pişman olmayı engelleyecek bir tanışıklık var: Dipnot! Rap ve hip hop’la haşır neşir olmanın neticesinde bıktırıcılaşan sorulardan birine “Türkçe kimi dinliyorsun”a on yıldır verilen yanıt değişmedi: Sadece Dipnot! apart’ta hip hop’un yarım asrı geride bırakmasına dair neler yapacağımızı planlarken, açılışı Dipnot’la gerçekleştireceğimiz diyalog’la yapacağımız ilk andan itibaren oybirliğini arkasına almış bir hakikatti. Sivil’den Avangart’a uzanan müzikal zenginlik, peşi sıra albümlerle kronikleşen üretkenlik, reggaeton’a bulanmış-hecelemeyi yeni öğrenmiş “s*kik rapçiler” ve en önemlisi görünenden ve işitilenden çok daha fazlasını içeren özü ve güdüleriyle Dipnot… Semender de bizimle. Hadi başlayalım…
Üretkenlik konusunda dur durak bilmeyen bir imza Dipnot ve henüz Avangart’ın yıldönümü gelmeden yeni bir albümün son dokunuşlarına geçildi yanılmıyorsam. Önizleme babında yaratım sürecini dinleyebilir miyiz? Dinleyicileri ne gibi yenilikler – ya da eskilikler – bekliyor?
Öncelikle teşekkürler ve herkese bolca selamlar. Aslında ‘’her sene mutlaka bir albüm vermeliyiz’’ diye yola çıkmıyoruz. Böyle bir metodumuz yok. Avangart’ı yaparken şuan bahsettiğimiz albüm üzerinde çalışıyorduk, bitmeye pek yakındı. Hatta ilk tohumlarını 2020’nin yazında attık diyebiliriz. Ve bu 3 yıllık süreç, bize birçok yeniliği denemeye, kendimizi tazelemeye ve kenetlenmemize de fırsat tanıdı. Kendi açımdan son 3 yılda yaşadığım şeyleri dile getirmek beni epey zorladı ve gerdi. Birçok şeyden bahsetmek istemiyordum, süreç beni olgunlaştırdı. Yaş da 30’a geldi zaten… İşin aslı dinleyiciyi bekleyen en büyük yenilik sound’umuz. Mimarı Yeg. Avangart’ta olduğu gibi kafamızın dikine gitmeye devam edeceğiz.
Hip Hop’un 50. yılında yeni Dipnot albümü epey yerinde ve heyecan verici. Dipnot bu tarihçenin neresinde, hangi kanadında, cephesinde konumlanıyor?
İyi ki Hip hop var. Tekrardan 50. yılı kutlu olsun. Eğilip bükülse de, farklı yerlere çekilip değişik süreçlere sokulsa da, benim açımdan şirazesi kaysa dahi hip hop iyi ki var. Ben bu denizin minik bir kum tanesi olmayı seçtiğimde 12-13 yaşlarındaydım. Her çocuğun sokağa olan bağından fazlası vardı. Kendimi ifade edebileceğim bir araçtı hip hop. Dipnot bu külliyatın minik bir yerini kapladığının farkında, meselenin kapladığı yer olmadığının da. Hip hop böyle ya da şöyle olmalı defterini kapatalı çok oldu. Hip hop’un nasıl olması gerektiğinden ziyade nasıl olmaması gerektiğinin göründüğünü düşünüyorum. Bu yüzden gerçek ve radikal kanadındayım. Olması gerektiği gibi.
Özellikle Amerika’daki MC’leri, DJ’leri ve prodüktörleri dinleyince hip hop kültürünün özündeki güdünün rekabet, hırs, en iyisi olma, karşı tarafı alt etme olduğu açığa çıkıyor. En azından Vlad TV, The Art of Dialogue vb kanallarda bu vurgu artıyor. Dipnot’un – bir sosyalist olarak – bu konuda ne düşündüğünü merak ediyorum. Öz ve güdülenme olarak Dipnot hangi duygu ve devinimlerden beslendi, besleniyor?
Rekabet, hırs vb. güdülerin hangi ortamda, ne için ve hangi amaçla işlendiği çok önemli. Hip hop kültüründe elbette bahsettiğimiz çekişmeler yaşandı. Karşı tarafı alt etme ölümlerle dahi sonuçlandı. Yaşanabilir mi? Elbette. Bahsettiğimiz kanallar, büyük plak şirketleri, magazin mekanizması vb. araçlar istedi ve yön verdi diye bu çekişmeler ve alt edişler yaşanıyorsa ben oradan hızla uzaklaşıyorum. Çünkü bu gerçekten bizim stilimiz. Rekabeti müzik dinleme platformlarındaki dinlenme sayılarına, hırsı ise yurtdışındaki sanatçılardan stil çalmak olarak görüp hayatını idame ettirenlerden asla değilim. Ben kimseyle rekabet etmiyorum. İyi olanla dost oluyorum. Ve bu beni mutlu ediyor. Hırslıyım çünkü anlattığım şeylerin daha fazla insana ulaşmasını istiyorum. Bu algoritmalar çağında gerçekten kopmadan üretim yapmak sosyalizme olan inancımla eşdeğer.
Pekala “küçük” denilebilecek bir yaştan itibaren Dipnot’un sesini duyuyoruz, ne şanslıyız. Rap’le tanışma, özümseme süreci nasıldı, kimler dinlendi, kimler dinlenmedi?
Çok teşekkürler. Ben 6-7 yaşlarındayken Şirinevler’de kaset dolduran bir çiçekçi vardı. Bizim evde oradan doldurulan kasetlerden müzik dinlenirdi. O süreçte elbette dinlediğim şeylerin Rap olduğunu bilmiyorum ama sonrasında o kasette tekrarladığım şarkıların Rap olduğunu anladım. Ritmik olarak o şarkıları daha çok seviyormuşum. O dönemden hatırladığım kadarıyla kasetin içerisinde; Shaggy, Sean Paul, Eminem ve adını dahi bilmediğim rap sanatçıları vardı. Maalesef ki bana yurtdışından Wu-Tang CD’si getiren kuzenim olmadı. 🙂 İlerleyen süreçte hatırladığım bir diğer şarkı ise; Nas’ın I Can şarkısı. Tabi o süreçte yerli şeyler dinlemeye de başlamıştım. Eve VCD alındıktan sonra halk pazarında kurulan bir CD tezgâhından dönemin yerli rapçilerinin CD’lerini de edinmeye başlamıştım. Zaman ilerledikçe bulunduğum ortamda Rap dinleyen kişilerle daha samimi olmaya ve onlarla daha çok vakit geçirmeye başladım. Onlar daha farklı rapçileri dinliyorlardı. Öyle alışverişlerimiz oluyordu. 2005-2006 yıllarına kadar sabah-akşam dinlediğimiz şeyi ‘’biz neden yapmıyoruz?’’ sorusu farklı bir yere çekti ve ilk deneyimlerimizi yaşamaya başladık. Benim için dünyanın en iyi antidepresanından bile daha rahatlatıcıydı. O süreçte yola epey kalabalık çıkmıştık. O kafileden bir tek ben kaldım. Herkes şuan işinde gücünde.
Dipnot aynı zamanda bir sinemacı ve pek çok video yönetti. Bu konuda esinler nerelerden geliyor? Videolar ve belgeseller dışında Türkiye’de hip hop kültürünün kısa ya da uzun metraj kurmacalara yansıması için ne yapmalı? Dipnot film çekse nasıl olur mesela?
Evet, 2012’de üniversiteye başlar başlamaz video klip çekmeye, yönetmeye başladım. Çektiğim işlerin genelinde ufak da olsa sınıfsal alt metinler kullanmaya gayret ediyorum. Video klipte sipariş üzerine çalışıldığı için alanımız kısıtlı. Olabildiğince titiz yaklaşmaya çalışıyorum. Tabi bu 11 yıllık süreçte artık bir şeyler oturdu. Çektiğim işler üzerine daha fazla yoğunlaşıyorum ve işin prodüksiyon kısmını da üstleniyorum. Kamera arkasında olmak beni mutlu ediyor. Memleketimizde buradaki hip hop serüvenine dair pek çok iş yapıldı. Bazıları samimiydi, bazıları çok yapaydı. Lokal işlerdi. 30 yıla yakın bir serüvenden bahsediyoruz. Kaygısız, samimi bir film çekilebilir. Keşke vakit ve imkânımız olsa da biz üstlensek. En son öğrenciyken kısa film çektim. Hatta orda da Onur Keşaplı hocamla tanışmıştım. Ne güzel tanışma… Son 1 senedir video klip projelerinde birlikte çalıştığım ekip arkadaşlarımla ‘’haydi bir kısa film çekelim’’ diyoruz. Belki yakında kolları sıvarız. Çok yetenekli dostlarım var. Onlarla bu işe girişmeyi çok isterim. Onları da zan altında bırakmadan; yıkıcı ve sert bir şeyler çekmeyi çok isterim.
Avangart pek çok açıdan çok katmanlı ve beraberinde üstün, özgün bir yapıt. Yılın en iyi rap albümü olduğu çok kez dile getirildi ve albümün oluşum süreci, Yeg’in maestroluğu bambaşka. Dinleyici ve “meslektaş” tepkilerini ise özellikle merak ediyorum. “S*kik rapçiler” kudurdu mu?
Öncelikle çok teşekkürler. Evet, birçok içerik üreten, yazan-çizen arkadaşlar bu tarz yakıştırmalar yaptılar. Eksik olmasınlar. Kesinlikle işin mimarı Yeg. Özellikle albüm sonrası geri dönüşlerde farklı bir kitleyi harekete geçirdiğini saptadık. Çünkü bizim gibi daha dinleyicisiyle iç içe üreten insanlar bunu daha rahat fark edebiliyor. Albüm, genel Dipnot dinleyicisinin dışına taştı diyebiliriz. Onur verici. Albümde vermek istediğimiz mesaj, albümün dizaynı ve kurgusu tam isabet yerini buldu. Bundan oldukça memnunuz. Emek veren herkese de buradan teşekkür ediyorum. Bunun dışında diğer üreten arkadaşlarımızdan da gayet iyi dönüşler aldık, yeni dostlar edindik. Dipnot’u hemen hemen herkes tanır ve sever. Avangart onları da mutlu etti diye düşünüyoruz. İyi ki varlar. Biz gereken kanı bulduk ve enjekte ettik. S*kik rapçiler ölü taklidi yapmaya devam ediyorlar. Kafalarını kaldıramadılar. Kaldıran da tebrik etti.
Hip hop’un alenen “pop müzik/reggaeton” haline indirgendiği bir dönemde rap yapmanın zorlukları neler?
Pek zorluğunu görmedim. Beni pek de alakadar etmiyor. 5 sene önce de farklı bir janra vardı, 10 sene önce de, şimdi de. Gelip geçici şeyler. İnsanlar bunaldı, eğlenmeye ihtiyaçları var deyip geçiştirilemeyecek kadar elim bir durum. Ben onları rap olarak görmüyorum. Kendilerine farklı bir alan yaratsınlar. Böyle daha sağlıklı olacaktır.
Dipnot neler izler, neler izlemez?
Ben bir The Lord of the Rings manyağıyım. Sürekli izlerim. Arkadaşlarım bu durumdan pek rahatsızlardır. Şaka bir yana uzun zamandır pek bir şey izlemiyorum. Yeni şeyler izlemeye pek vaktim olmuyor. Odak problemi yaşıyorum. Belgesellere gömülmüş durumdayım. Uzun zamandır Gaspar Noe işlerini izlemek istiyordum, merak. Son olarak Climax’i izledim. Genel olarak günü geçirmek adına hızlı filmler izlemeyi tercih ediyorum. Günün sonunda isimlerini dahi hatırlamıyorum. Neler izlemem. Korku filmi sevmiyorum. Bir dönem yasaklanan filmlere çok dalmıştım. Hemen hemen hepsini izledim. O süreçte korku filmlerini de çok izliyordum. Kötü etkiledi ve izlememeye karar verdim. Yaklaşık 10 yıldır hiç izlemedim diyebilirim.
Dipnot neler okur, neler okumaz?
Yukarıda film konusundaki şey burada da geçerli. Odaklanmakta güçlük çekiyorum. Artık bir şeyler okumak çok zor. Ama burada filmden daha dirayetliyim. Okumazsam düşerim gibi hissediyorum. Bunu şöyle düzeltmeye gayret ediyorum; makale ya da küçük hikâyeler okuyorum. Köşe yazılarını çok okuyorum. Sağın kulisçilerini ve ideologlarını da hemen hemen her gün okurum. Sol basını didik didik ederim. Şuan Yaşar Kemal’in Teneke’sini okuyorum. Boş kaldıkça gündeme dair Marksizm okumaları yapmaya gayret ediyorum. 5 sene önce okuduğum şeyi tekrar okuyorum. Aşırı unutkanım diyebilirim. Roman okumakta da güçlük çekiyorum. O yüzden son süreçte biraz ince kitapları tercih ediyorum. Neler okumam. Kişisel gelişim, polisiye, bilimkurgu vb. şeyleri hiç okumadım diyebilirim. Heyecan vermeyecekmiş gibi hissediyorum.
Kapanışı “ortalama rap sever masum cahil” sorusuyla mı yapsak? 2Pac ve B.I.G’yi kim öldürdü?
Hiç ilgilenmedim, ilgili çekmedi desem taşlanır mıyım? Sadece şunu söylemek istiyorum. Pac ve BIG’in kariyerleri toplasak 7-8 yıl. Ve birçok şeye öncülük edip, bu işi bilinir hale getirdiler. Böylesi bir kariyerin böyle bitmesi elbette şaibeli. “2 grup kavga etti”nin ötesinde gibime geliyor. Ya da ben komplo teorilerini seviyorum. 🙂
Harikaydı Dipnot, çok teşekkürler. Onur Keşaplı ve Platon sevgilerini iletiyor lanet olsun!
Çok teşekkürler. Sorular biraz zorladı. İyi ki yüz yüze değildik, sabaha kadar konuşurdum. Sevgiler bizden!
Semender’s session
Şarkıların insanlarda yarattığı belirli psikolojik etkiler var, iki kelime kullanacak olursan Dipnot bize ne hissettirmeli?
Gerçeklik. Toplumsal da olsa, içe dönük de (aşk, sevda) olsa gerçeklik barındırmasına özen gösteriyorum. Ve elbette mücadele. Ben bir şeyleri anlatıp ‘’tamam haydi defteri kapayalım, hayata devam edelim’’ modunda ilerlesin istemiyorum. Anlattığım olayın karşı tarafta da yaşandığını ve belki kişinin bunu dışa vuramadığından yaşadığı sıkışıklığı giderebilecek bir güç olarak da görüyorum. Sonuçta ben bir süper kahraman değilim, dertlerimiz ve sorunlarımız bir. Bir şeyler anlatmanın elbette zorlukları ve teknik olarak bir çerçevesi var. Sonuçta bizler ritmin üzerine anlatımı tercih ediyoruz. Karşı tarafa geçecek olan his burada sound ile birlikte perçinleniyor. Bu bütünlüğü sağlamak ve karşı tarafa bir şeyler geçirmek işin en zor kısmı. Ben sadece salt bir şekilde iyi hikâye anlatıcı pozisyonuna bürünmeyi tercih etmiyorum. Hikâyeyi anlatırken minik kıvılcımlar inşa etmeyi ve dinleyip kendini gören insanların hayattan düşmemesini hedefliyorum.
Dipnot’un da bir Pandora kutusu vardır elbet. Herkesin bilmesini çok istediği ama bir yandan söylemek istemediği şey nedir? Betimlenebilir mi?
Son süreçte insanların ağır bir şekilde mutluluk hastalığına yakalandığını düşünüyorum. Özellikle dijitalleşmeyle beraber bu bir trend haline geldi. Dünya garip bir süreçten geçiyor. İnsanların arasındaki uçurumlar artarken, ayrı paralellikte değerlerimizi de kaybediyoruz. Bu hastalık arttıkça insanlar daha da tekilleşiyor. Tekilleşme, uçurumu arttırıyor. Mutsuz bir palyaço gibi yanlarından geçerken sorun bende mi diyorum. Sorunun bende olmadığı kanaatindeyim. Mutsuzum ama asla umutsuz değilim. Onlar ‘’bence’’ hem mutsuzlar hem de umutsuz. Aradaki en büyük fark bu.
Dipnot’un şehrini soğutan ve ardından ısıtan iki ayrı unsur nedir?
Aslında bu metaforu şöyle açıklayabilirim. Biliyorsunuz ki vücudun istemediği derecedeki soğukluk şok etkisi yaratıyor ve o süreç içerisinde beyin sadece kendini düşünüp bir takım şeyleri (kaygıları) düşünmeyi rafa kaldırıyor. Bunu birçok kez de deneyimledim. Ve her şok öncesi yaşanan kaygı da ölümler tükettiğimiz süreç. Garip bir sarmal. Isıtan kısmı hakkında pek bir bilgim yok.
Dipnot birkaç dakikaya neler sığdırabilir, neleri sığdıramaz?
Birkaç Dakika aslında yaşanmış bir intihar süreci. Benim tarafımdan değil. Ama çocukluğumu etkileyen bir durum. O yüzden kısa ve öz cevabım; ölüm ve yaşam.
fotoğraflar: Erinç Durlanık / Studio.zade