© 2022 Tüm hakları saklıdır. Developped by ordek.co .

“Bir yönetmen ‘Bir daha kimseden borç almayacağım’ yazılı notuyla intihar etmişti”

Nisan 18, 2023
Ezgi Sözmen

Paylaş

Genç yönetmen Fırat Özeler, “Kavur”da yönetmenlerin hayallerindeki filmleri
yapmak için boğuştukları parasızlığın 40 yıl önce de günümüzle aynı olduğundan
bahsederken, yine “Kavur”un sözlerinden cesaret alarak, ne olursa olsun film
yapmaya devam edeceğinin sözünü veriyor. Ekonomik bunalımda, pandemiden ve
depremden çıkmış, seçimin eşiğinde bir ülkede var olmaya çalışan herkese
“gitmeyin” der gibi…

Bir ülke düşünün, 40 yıl önce de darbe var, 40 yıl önce de “seks satar” filmler…
Sanatını icra etmek isteyenler, kiralar ve faturalar ile savrulurken, tüm bu
istemedikleri işleri; düzenin dayattıklarını yaparak, esas hayallerindeki o biricik
filmleri çekmenin yolunu arıyor. Sistemin içinde var olup, sistemle savaşmanın
çözümünü ararken çoğumuz sistemin dişlisi haline geliyor, hayallerini
gerçekleştiremeyen oto-pilottaki robotlara dönüyoruz. Ömer Kavur da aynı şekilde
yaşarken, bize umut veriyor: “40 yaşında kendime bir söz verdim, artık
inanmadığım işleri çekmeyeceğim”, diyor. Gençliğini sisteme kaptırmış bizlere
direnme gücü aşılıyor. Bu yüzden belgesel bittiğinde salonda gözü yaşlı ve koltuğuna
mıhlanmış seyirciler görmemiz şaşırtıcı değil. Çoğu belgesel gösteriminin aksine,
seyirciler sorularıyla salonu yarım saat boyunca terk etmedikleri için “bir sonraki
gösterim için salonun boşaltılması gerektiği” söylenerek söyleşi bitiriliyor.

“Belgesel diye geldik, sinema filmi çıktı!”

Bir seyirci, bu sene 52. Rotterdam Film Festivali‘nde Dünya ilk gösterimini
yapmış, 42. İstanbul Film Festivali‘nde de Türkiye ilk gösterimini yapan
“Kavur”u izledikten sonra, ekiple söyleşide bu yorumda bulundu. Aslında ülkemizde
belgesel filme bakış açısını özetleyen çok güzel bir cümle. Genelde “konuşan
kafalar”dan oluşan, ya da anlatıcı sesiyle bizi ansiklopedik bilgilere boğan belgeseller
izlemeye o kadar alışmışız ki, yeni metotlar deneyen ve artık yükselişe geçmiş
belgesellere henüz hala seyircimiz yeterince temas etmiş değil. “Kavur” bu açıdan sizi
şaşırtacak bir yapım. Hiç “konuşan kafa” görmüyoruz, Ömer Kavur’un yaşadığı
İstanbul’a, özenle seçilen fotoğraflarla adeta ışınlanıyoruz. Gençliğinde Paris’e giden
Kavur anlatılırken, Paris’e çekime giden ekiple biz de o sokaklarda geziyoruz.
(Muhtemelen ülkemizin aksine, Paris’te şehir planlamasına ve tarihi yapıları
korumaya önem verilmesi de bu imkânı bulmamızı sağlıyor.) Fransız kızlarının
yüreğini hoplatmış Kavur’un gençlik fotoğraflarıyla, biz de Fransızlara hak veriyoruz.
Evlatlarına mesafeli bir ailede kırık bir çocukluk, yabancı ülkelerde de insanlara
mesafeli geçen bir öğrencilikten sonra ülkesine dönmeyi seçen bir gencin başarı
hikayesini izlemeyi çok istiyoruz. Hele bugünlerde, hala her gün binlerce iyi eğitimli
vatandaşımız tası tarağı toplayıp, teker teker giderken… Kim bilir belki Özeler de
Paris sokaklarında gezerken Ö. Kavur ile aynı hisleri tattı ve ülkesine dönerek bu
belgeselle burada kalmak için kendine sebepler yarattı.

Bu noktada Özeler’in ve çekirdek ekibinin çok genç yaşta hala okuyan ya da yeni
mezun parlak gençlerden oluşmasını da takdir etmeliyiz. Yeşilçam’a saygı duyan ve
ilk uzun metraj işlerinde, “yırtma” güdüsüyle, ana akıma kapılmayıp, üzerine
yeterince eğilinmemiş yönetmenlerimizden birine dair çalışmayı seçen, bu uğurda üç
yıl boyunca her kapıyı çalan ve vazgeçmeyen böyle gençlere daha çok ihtiyacımız var.
Onlar olmasaydı Kavur’un öğrenciliğinde çektiği iki kısa filmi belki de asla ortaya
çıkmayacaktı!

Filme sesleriyle katkı sunan Cem Yılmaz, Funda Eryiğit ve Feride
Çiçekoğlu
‘nun duygu yüklü mektubunu seslendiren Tilbe Saran‘ı da anmak ve tebrik
etmek lazım. Açıkçası Cem Yılmaz’ın adının filmin önüne geçmesi riski öyle güzel
atlatılmış ki, orta yaşlarında bir Kavur kendisinin sesiyle hayata dönmüş gibi! Filmin
özgün müziğinin yaratıcısı Başar Ünder ve Özeler ile birlikte kurgucuları Melis
Terlemez 
ve İdil Akkuş da keşke belgeseller için de böyle kategoriler olsa ve
ödüllere boğulsalar!

Evet, “başarı hikayesini izlemeyi çok istiyoruz” demiştim, fakat gerçek hayat genç
Ömer için böyle geçmiyor. Ailesine yazdığı mektupta harçlığının bittiğini söyleyen ve
İstanbul’da bıraktığı arkadaşına borcunu unutmamalarını rica eden genç Kavur,
Paris’te hem okuyup hem otellerde çalışırken, hala hem okuyup hem çalışan bizim
öğrencilerimize o kadar yakın ki… Ve yıllar sonra çektiği filmlerde o yılların izini
görüyoruz. Yani tüm o zorluklar, boşuna yaşanmamış, sizi ve sanatınızı şekillendiren

gerçeklere dönüşüyor. Ülkemiz, otelleri, Anadolu, terk edilmiş kasabalar ve köyler de
hala 40 yıl önceki yerlerinde. Değişmeyen bazı şeyler bizi üzse de, Kavur “Kendi
filmlerim bana anlatılsa, bu adamın filmlerini izler miyim bilmiyorum. Peki neden
sinema yapmaya devam ediyorum? Yapabildiğim tek şey sinema ve ben
bundan çok mutluyum,”
diyor ve mücadeleye devam eden bizlerin kalbine
dokunuyor.

Filmin sonunda bir fotoğraf çekmek istiyorum, tam çekecekken ekrandan harfler
birer birer siliniyor. Elimizdeki imkânlara rağmen, hala bazı anları
ölümsüzleştiremiyoruz ve akıp giden hayatı yakalayamıyoruz. Çok manidar geliyor,
tıpkı unutmaya direnen ve hatırlamak isteyen Kavur gibi, o kareyi hafızama
kaydediyorum. Kavur “Bir kişiye bile film yapma isteği verdiysem ne mutlu bana!” diyor.

Uzun zamandır yazmak isteyen ama yazamayan ben, aynı dertten mustarip
Kavur’dan güç alarak bu yazıyı kaleme alıyorum. “Filmin ne anlattığını anlamasak
da, duygusu geçer”
diyen Kavur ve Özeler gibi ben de bu belgeselin uyandırdığı
duygulara odaklanmak istedim. Sadece auteur bir yönetmen değil, bu ülkede yaşayan
herkesin bağ kurabileceği bir adamın portresini izledik ve biz de her şeye rağmen
hayatımıza dönüp, onun gibi çareler aramaya devam ediyoruz. Bence herkes
umutsuzluk hisseden bir arkadaşının elinden tutup, bu filme gitmeli. Hem
arkadaşınız “Böyle şeyler yalnızca filmlerde olur” da diyemez.


Diğer Yazılar

denize çıkan merdivenler

Hemen her konu için betimlemesi, imgelemesi ya da metaforize edilmesi mümkün olan merdiven kavramı; mimari bir terim…

yansıma

Arka kapıyı açık tutuyorsun bir rüzgar veya bir ses girsin diye değil zamanı geldiğinde rahatça kaçabilmek için, tan…

sanat olarak sinema veya yükselteç olarak sinema

23 yıldır sinema seyircisiyim. Gördüğüm yüzlerce film sonrasında sanat sineması ile ilgili görüşlerimi 10 maddede şö…



© Tüm hakları saklıdır. Developped by ordek.co .