Hemen her konu için betimlemesi, imgelemesi ya da metaforize edilmesi mümkün olan merdiven kavramı; mimari bir terim olsa da çoğu disiplin içinde yeni anlamlara açıktır. Mimarlıkta merdiven için “kotlar-katlar arası bağlamı sağlayan, sirküle eden basamaklar bütünü.” denilebilir. Bu kavram; tanımı haricinde dâhili olduğu konuya “gerçek, a-gerçek ya da gerçeküstü “ anlamlarını katar.Mimarlıkta inmek-çıkmak eylemlerini ifade ederken felsefede çoğu düşünür için bilgeliğe ve hakikate ulaşmanın metaforu olarak karşımıza çıkar. Görsel ve plastik sanatlarda gerçeküstü anlatım vardır ve anlatılmak i…
Arka kapıyı açık tutuyorsun bir rüzgar veya bir ses girsin diye değil zamanı geldiğinde rahatça kaçabilmek için, tanrın öldü duayı kestin, görkemlerin toza toprağa büründü hepsi müzede sergilenen firavun, ruhun bedenine yapışık artık gezmiyor geceleri, sen “ben kimim” diye soramadığından ben sen olup soracağım bu soruyu, ben kimim?
Bir yanın kırmızımsı bir turuncuya dönüşmek isterken ışıklarını söndürdün çünkü sen sadece karanlığında görebiliyorsun. Bir meyve çekirdeğinin bilinçsizliğindesin ama yazıdan yardım dileniyorsun sese gelecek bir sözün olmadığından.
Yer sarmaşığı seni….
23 yıldır sinema seyircisiyim. Gördüğüm yüzlerce film sonrasında sanat sineması ile ilgili görüşlerimi 10 maddede şöyle toplayabilirim:
1. Sinema, soylu duyguları, keskin algıları ve/ya yüksek düşünmeyi uyaran bir sanat etkinliği olarak görülecekse (buna “yükselteç olarak sinema” [YOS] diyeceğim) süresinden kurgusuna, oyuncu seçiminden senaryosuna, kamera açılarından ışık ve ses çalışmasına “bileşenlerine ayrılamaz” bir bütündür. Ödüllerin ayrıştırıcı doğasına uzaktır.
2. YOS, “star sistemi”nin ürünlerine ve etkilerine uzak durmalıdır. Bir/kaç seferliğine kendini öbürünün etkisinden k…
neye ağladıysam onu gördümgözyaşlarımın olduğu yerdeher gün yeni bir bitiş meselesiydive ben sanrılardan epey hayır gördümavuçlarımda yanan ateş bedenimi sardıgözlerim kan ağladı ama diklendim geceyeçok cesurdum her defasında sonra usulca minik bir korkuya sığındımaklım başımı alamıyor maalesefhangi yolu gidersem gideyimgölgem yine geceyi takip ediyoryavaşça yaklaş yanımaneye ağlıyorsam onu göreceksingözyaşlarımın olduğu yerdeben hangi karakterin şafağıyımbu gerçek mi yoksa acı gerçek mibir neden var mı soran gözlerimdesebebime vardım mı o dik yokuşlardakaç soru daha sorabilirimya da daha n…
Vücudum bakırdan yapılmış bir elbiseyle sarılmış çıkıyorum dans pistine, bakırın parlaması hepsinin gözünü almış, bakamıyorlar, budala kalabalık! Dansıma eşlik edecek cesareti olan kimse yok derken sen geldin giz tutmuş köşe başlarıma harelenmiş taçlar taktın daha da ışıklandım, ne giz kaldı ne köşe başı ne de karanlık. Görmeyen gözler dönüp arkasını gitsin boşalsın meydan…
Şimşekle yaz şimdi! Fırtınayla yaz! Yağmurla yaz! Kalemsiz kâğıtsız yaz! Taşa toprağa yaz! Yazılmışların üzerini kazıp yaz! Kanından mürekkep yapıp parmaklarınla yerlere yaz! Şarkıyla yaz! Islıkla yaz! Gözyaşlarınla…
Yine dengesini ayarlayamamıştım medeniyetin (!) ve yabanın. Çocukluğum İzmir’de geçtiği için ruhumun, tenimin en içlerine girmiş olan, insan ve beton yığınları olarak üzerine üzerine yürüdüğümüz ormanların, göllerin, çayırlıkların haykırışları karşısında delirmememi sağlayan Kemeraltı elime tutuşturduğu paketlerle eve en kısa yoldan göndermeye çalışırdı beni.
Metro yoktu o yıllarda, şimdi var. Kemeraltı’nın özgün gücü ittirirken o en yakındaki metro durağının da beni kendine doğru çektiğini hissettiğim olur. “Uyum sağlayabiliyorsun, hatırla. Bugünlük fazla geldi. Hemen geç öte tara…
zorunlu yayın:
“sigara içmek size ve çevrenizdekilere ciddi zararlar verir. sigarayı bırakmak için alo 171 sigara bırakma hattı ya da bırakabilirsin.org adresini ziyaret edin. sigarayı bırak, hayatı bırakma…”
“Kimsenin çalışma masasındaki bir çerçevenin içinde yer almayacaktı fotoğrafım, kimse gördüğü küçük bir aksesuarda hatırlamayacaktı beni, boşaydı tüm çabalarım. Kimse çorba yapmayacaktı hastayken bana, kimse sofra kurmayacak, kimse yapmayacaktı benim onlara yaptığım şeyleri bana, Canımı yakan gerçekleri inkâr etsem de dinmiyordu acım, sen onu yok sayıyorsun diye sahiden yok olmuy…
“Yol, kendine bir yer bulamamış kişinin özlemidir.”
Nasıl da fısıldamıştı usulca kelimelerin kulağına Oruç Aruoba.
Ruh üflemişti, can bahşetmişti âdeta.
Zira, bu sözün vücut bulmuş hâlidir bu kırılgan yol öyküsü biraz da.
Yaşadığı köyün sınırlarına sığmayan ve hiçbir yeri kendine yuva edinemeyen kayıp bir ruhun arayışıdır yıllarca sürüp giden yollarda.
Yolculuklarca…
Sonsuz özlemlerin iz düşümüdür her minik adımda.
Kendisini anlamak istemeyen insanlara rağmen, bir başına hayatta kalma mücadelesidir, inatla.
Kâdim medeniyetlerin beşiğinde dili, vakti düş g…